revizyon ile organize matbaacılık brnckvvtmllttrhaberi

Biyografiler : Arthur Cecil Pigou

Arthur Cecil Pigou hayatı
Arthur Cecil Pigou, İngiliz iktisatçısı. 1902'de Cambridge Üniversitesi'nde öğretim üyesi oldu. İktisatta "Cambridge Okulu" nun ileri gelenlerindendir. Bilimsel çalışmalarında Marshall teorisini geliştirmeye çalışmıştır. Genel bir değer teorisi üzerinde çalışmakla beraber marjinal fayda teorisini çeşitli ekonomik konulara başarı ile uygulamış, diğer taraftan Klasik Okul'un serbest ticaret ilkelerinin savunucusu olmuştur. Ekonomi tarihine "Pigou Etkisi" olarak geçen kavram, Pigou'nun istihdam hakkındaki açıklamasıdır. Pigou burada istihdam hacmi ile ücret değişimleri arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Buna göre gelir seviyesi ve ücret ödemelerine ayrılan kısmın gelire oranı aynı kalır, ücret seviyesi düşerse ülkede istihdam seviyesi artar. Pigou, 1912 yılında yayımladığı Servet ve Refah adlı eserini 1920'de genişleterek Refah Ekonomisi adıyla çıkarmıştır. 1933'te İstihdam Teorisi'ni, 1935'te Statik Ekonomi Tahlilleri'ni yayınlamıştır. 1940'ta ise İstihdam ve İstikrar Arasındaki İlişkiler adlı kitabını yazmış, bunun ardından da Tam İstihdamdan Sapmalar konulu araştırmalarını bir kitapta toplamıştır.

27 Mart 2009 Cuma | etiket | 0 comments [ Devamını Oku ]

Birleşik Krallık

Birleşik Krallık
Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı United Kingdom of Great Britain and Northern Ireland Resmi dil Yok, uygulamada İngilizce Başkent Londra En büyük kent Londra Kraliçe 2. Elizabeth Başbakan Tony Blair Siyasi sistem Anayasal monarşi Yüzölçümü - Toplam - Su %'si Ülkeler arasında 76'ıncı 244.820 km² %1,3 Nüfus - Toplam (?) - Nüfus yoğunluğu Ülkeler arasında 21'inci 60.094.648 249/km² Para birimi İngiliz Sterlini (£) Saat dilimi UTC, Yaz saati uygulamasında UTC +1 Kuruluşu 1801 Ulusal marş God Save the Queen 2 İnternet alan adı .uk 3 Uluslararası telefon kodu 44 (1) Resmi olarak tanınan bölgesel diller: Galler'de: Galce; Western Adaları'nda: İskoç 'Gaelic' dili.

(2) gayriresmi (3) ISO 3166-1 listesinde GB Konu başlıkları [göstergizle] 1 Coğrafya 2 Devlet Yapısı 3 Kraliyet ailesi 4 Yasama gücü 5 Siyasi ve yönetimsel bölgeler 6 Para 7 Denizaşırı bağımlı ülkeler 8 Siyaset Coğrafya Birleşik Krallık, Büyük Britanya (İngiltere, İskoçya ve Galler) ve Kuzey İrlanda'dan oluşur. Bu ülkeler, Kuzey Denizi'nde, Avrupa kıtasının batısında Britanya Adaları'nda yer alırlar. Krallık'a ait bir takım başka adalar da vardır: Wight Adası (İngiltere'nin güneyinde), Lundy (Devon ve Galler arasında), Scilly Adaları (İngiltere'nin güneyinde), Anglesey (Galler'in kuzeybatısında) ve İskoçya yakınlarındaki Hebrid Adaları, Orkney Adaları ve Shetland Adaları. Man Adası ve Manş Adaları (Jersey, Guernsey, Alderney ve Sark adaları) coğrafi olarak Krallık'a bağlı olsa da, resmi açıdan özel statüleri vardır ve yine resmi olarak Krallık'ın parçası sayılmazlar, ancak ona bağımlıdırlar (Dependencies of the Crown). Bu adalar Avrupa Birliği'ne de dahil değildirler. Devlet Yapısı Resmi devlet başkanı: Kral ya da kraliçe. Bölgeli serbest seçimler, parlementer demokrasi. Yürütme gücü: Başbakan önderliğindeki hükümet. Kraliyet ailesi Monark: Kraliçe 2'inci Elizabeth. Monark, resmi olarak aynı zamanda İngiliz Milletler Topluluğu'na bağlı (Kanada ve Avustralya'yı da içeren) bazı ülkelerin de devlet başkanıdır. Kraliçenin eşi: Prens Philip. Taht varisleri: Prens Charles, ondan sonra onun en büyük oğlu Prens William, ondan sonra Prens Harry. Elizabeth ve Philip'in diğer çocukları: Prenses Anne, Prens Andrew, Prens Edward. Kraliçenin annesi: Elizabeth Bowes-Lyon (ölümü: 30 Mart 2002). Yasama gücü Dünyanın en eskilerinden olan parlamento, iki bölümden oluşur: üyeleri (en çok) beşer yıllık dönemler için seçilen Avam Kamarası (House of Commons) ve çoğunluğunu soyluların oluşturduğu, üyeliğin genellikle babadan oğula geçtiği Lordlar Kamarası (House of Lords). 2001'de Lordlar Kamarası'na üyeliğin çağdaşlaştırılması için bir reform çalışması başlatılmıştır. Siyasi ve yönetimsel bölgeler Büyük Britanya ve İrlanda geleneksel olarak countylere bölünmüştür (tekil county, çoğul counties. Sözlük anlamıyla county kontluk demektir). Son 30 yılda yerel yönetim düzeninde büyük değişiklikler yapılmıştır. Bugün countyler tarihi sınırları içinde "coğrafi countyler" olarak bilinirler. İngiltere ve Galler'de hala countyler vardır, ancak genellikle eskisinden çok daha büyüktürler. Metropolitan countyler (Londra Büyükşehri [Greater London], Birmingham'ı içeren West Midlands, Greater Manchester, Liverpool'u içeren Merseyside, Sheffield'ı içeren South Yorkshire ve Leeds'i içeren West Yorkshire) ve metropolitan olmayan countyler arasında yönetimsel olarak fark vardır. Countyler çoğunlukla belediyelere bölünmüşlerdir. İskoçya 9 bölgeden ve üç adalar bölgesinden (Outer Islands, Orkney ve Shetland) oluşur. Kuzey İrlanda ise 20 beldeye ayrılmıştır. Para Para birimi: İngiliz Sterlini (GBP). Bir sterlin 100 penny'den oluşur (tekil penny, çoğul pence). Para biriminde onluk sistem 1971'de uygulamaya konulmuştur. Bu tarihten önce bir sterlin 20 şilinden, bir şilin ise 12 pennyden oluşuyordu, yani, bir sterlin 240 pennyden oluşuyordu. Birleşik Krallık Avrupa Birliği'nin üyesi olsa da, kendi para birimini korumaktadır. Şimdiki başbakan Tony Blair Euro'nun kendi ülkesinde de para birimi olarak kabul edilmesine destek vermektedir. Denizaşırı bağımlı ülkeler Anguilla Bermuda İngiliz Antarktika Toprakları İngiliz Virgin Adaları İngiliz Hint Okyanusu Toprakları Cayman Adaları Falkland Adaları Cebelitarık Montserrat Pitcairn Adaları San Helena Turks ve Caicos Adaları Güney Georgia ve Güney Sandwich Adaları Siyaset Birleşik Krallık'taki siyasi partilerin listesi: Conservative Party Democratic Unionist Party (yalnız Kuzey İrlanda'da) Green Party Labour Party Liberal Democrats Plaid Cymru (yalnız Galler'de) Scottish National Party (yalnız İskoçya'da) Sinn Fein (yalnız Kuzey İrlanda'da) Social Democratic and Labour Party (yalnız Kuzey İrlanda'da) United Kingdom Independence Party Ulster Unionist Party (yalnız Kuzey İrlanda'da)

Harfler : C Harfi

Türk alfabesinin (ve modern Latin alfabesinin) üçüncü harfi. Yumuşak bir sessiz (ünsüz) harftir. Ç sert sessizi bir sesli harf ile takip edilirse C sessizine yumuşar. C Harfinin AnlamlarıBilgisayar Mühendisliğinde, bir programlama dili (bknz. C programlama dili). Fizikte, Işık hızı küçük "c" harfiyle gösterilir. Tılsımlı kuark (charm quark) küçük "c" harfiyle gösterilir. Kimyada, karbon elementinin simgesidir.

Vitaminler : C Vitamini

C Vitamini Vikipedi, Özgür Ansiklopedi. C vitamini suda eritilebilir ve bir çok görevi olan bir vitamindir. Çoğu hayvanlar kendi C vitaminlerini glükoz'dan üretebilirler. İnsanlar, bazı meyve yarasaları, hint domuzu ve insan benzeri primatlar C vitamini üretemediklerinden bunu besinlerinden almak zorundadırlar. Bütün taze sebze, meyve ve etler bir miktar C vitamini içerir. Ancak C vitamini ısıya hassas olduğundan pişirme esnasında hızla bozulur.

Konu başlıkları 1 Kimyası 2 İşlevleri ve eksikliği 3 Günlük gereksinimi 4 C vitamini zararlı mı ? 5 Alım şekli ve dozajı 6 İlgili Bağlantılar Kimyası C vitamini kimyasal olarak askorbik asidin sola döndüren enantiyomeridir. Ticari C vitamini genelde askorbik asit kristallerinden veya askorbik asitin kalsyum veya sodyum tuzlarından oluşmaktadır. İşlevleri ve eksikliği C vitamini vücüdumuzun çoğu dokularına sağlamlığını veren kolajenin üretiminden alyuvarların işlemesine kadar çok sayıda görevi vardır. Ağır C vitamini eksikliğine skorbüt adı verilir. Skorbütün belirtileri : halsizlik, kolayca kanıyan dişetleri, ciltte morluklar, eklemlerde ağrı ve yuvarlanan saçlardır. Ağır skorbüt günde 50-100mg C vitamini ile engellenebilinir (1mg = 1 miligram = 1/1000g = 0.001 gram). Günde 50-1500mg alan insanlar klinik belirtisiz skorbüt halindedirler. İnsanlığın büyük coğunluğu, batı toplumları dahil, bu durumdadır. Bunun nedeni ağır skorbütü engelliyen miktarın ötesinde C vitamini alımının tıpta (ortomoleküler tıp dışında) daha kabul edilmemiş olmasındandır. Bu durumun temel belirtileri zayıf bağışıklık sistemi, alerji, kanser, mide ülseri ve kalp ve damar hastalıklarına elverişliliktir. [değiştir] Günlük gereksinimi İnsana en yakın göril türleri yedikleri ot ve meyvelerden günde 2000-5000mg veya daha fazla C vitamini almaktadırlar. C vitamini üretebilen memeli hayvanların ürettikleri miktar insan vücudunun ağırlığına orantılı olarak alındığında günde 2000-18000mg arasında değişmektedir. Bu ve klinik veriler göz önünde bulundurulunca, azami sağlık için her insanın günde kilogram başına 50-200mg askorbik asit alması tavsiye edilmektedir. Bu günde 3 gram (yani 3000mg) ile 20 gram arasında C vitamini demektir. Göril gibi yaşayıp bütün gün ot ve meyve yiyemiyeceğimizden bu miktar vitamini ancak yapay kaynaklardan alabiliriz. Maalesef geneleksel tîbbi çevrelerce kabul edilen günlük gereksinim 50-200mg civarındadır. Bu miktar yeterli sebze ve meyve yiyerek elde edilebilinir, ancak miktarın kendisi sağlıklı yaşam için yeterli değildir. Ayrıca hastalık, yaralanma veya zehirli maddelerle temas halinde (mesela sigara dumanı) vücudun C ve diğer vitamin ihtiyaçları artar. C vitamini zararlı mı ? Aşırı C vitamini alımının zararlı hiç bir etkisi yoktur. (Bu bütün vitaminler için geçerli değildir). Ağız yoluyla alınan fazla C vitamini hafif ve geçici ishale yol açar. Her insanin C vitamini gereksinimi farklı olabilir. Bu ishal gereksinimin tespit edilmesini kolayca sağlayabilir. İshale yol açan dozun biraz altı en iyi dozdur (bu doz yukarda belirtilen hastalık vb. durumlarda artar). C vitaminin olabilecek zararları hakkında yapılan bilimsel araştırmalarda : böbrek taşı yaratmadığı aksine önlediği, DNA zararına yol açmadığı ama önlediği, eklem hastalıklarını önlediği, vb. tespit edilmiştir. Damardan çok yüksek dozda (yüz gram civarı) ve hızla verilen sodyum askorbat bir kanser hastasında tümörün hızla yokolması sonucu kanamaya yol açarak hastanın ölümüne yolaçmıştır. Dolayısıyla bu gibi durumlarda vitamin damardan yavaş verilmelidir. Alım şekli ve dozajı Yapay C vitaminiyle bitkilerden elde edilen C vitamini arasında herhangi bir kimyasal veya etkisel fark yoktur. C vitamini çeşitli şekillerde alınabilir. Ağız yoluyla tablet olarak yutulabilir. Ancak eczanede satılan C vitaminlerinin dozu genelde düşük olmakla beraber, kilo başına fiyatı da yüksek olabilmektedir. En ucuz ve en uygun şekli toz halinde, %99.5 veya daha yüksek saflıkta, tıbbi askorbik asit kristalleridir. (Teknik saflık düzeyindeki askorbik asit tüketilmemelidir.) Günlük doz (3-20 gram) küçük dozlara bölünerek büyük bir bardak su veya meyve suyuna karıştırılarak yutulabilir. Asitlikten rahatsız olanlar bir bardak suya askorbik asit koyup yarı miktarda sodyum bikarbonat (kabartma tozu) ekleyerek asitliği yokedebilirler. Bu durumda sodyum askorbat içilmiş olunur. On yaşından küçük çocuklara yaşları kadar gram askorbik asit verilmesi tavsiye edilir. Ağır hastalıklarda, özellikle viral enfeksiyonlarda ve kanserde hastalara damardan, günde 20 ile 300 gram sodyum askorbat verilmesi her zaman ağrıların, ateşin ve diğer semptomların hızla azalmasına, kanser dışında çoğu zaman hastanın iyileşmesine ve kanser durumda hastanın ömrünün önemli ölçüde uzamasına yol açmaktadır. Yüksek dozlu C vitamini alımını ortomoleküler tıbbın babası, yüzyılın kimyageri, çift paylaşılmamış Nobel ödülü sahibi Linus Carl Pauling yaygınlaştırmıştır. İlgili Bağlantılar C vitamini derneği (http://www.vitamincfoundation.org/) Uluslararası ortomoleküler tıp derneği (http://www.orthomed.org/) Linus Pauling Enstitüsü, C vitamini sayfası (http://lpi.oregonstate.edu/infocenter/vitamins/vitaminC/). Pauling'in ölmeden önce kurduğu bu kurum bugün Pauling'in ve diğer ortomoleküler tıp uzmanlarının tavsiye ettiği 3000-18000mg/gün miktarının çok altında bir değer (200mg/gün) tavsiye etmekte olduğundan, ortmoleküler tıp yolundan ayrıldığı düşünülmektedir.

İnternet : Google Sitemaps

Google Sitemaps Nasıl Kullanılır?
Site Haritası Nedir? Günlük hayatta varacağımız yeri bulmak için haritalardan nasıl faydalanıyorsak sitemap veya Türkçe ifadesiyle site haritası da arama motorlarına sitemizin içeriğine nasıl ulaşacağını gösterme noktasında aynı faydayı sağlar. Site haritası aslında bir alan adı altında hizmete sunulan internet sayfalarının belli bir formattaki listesinden başka birşey değildir. Son zamanlarda yaygın bir standart olarak site haritaları için xml formatı uygun görülmüştür. Bu formatta tanımlı etiketlerle sayfanın tam adresi (URL), değişme sıklığı ve diğer sayfalara göre önemi listelenerek arama motorunun bu bilgilerden istifade etmesi öngörülür. Örnek bir site haritası aşağıdak şekilde görünecektir.

Site Haritası Nasıl Oluşturulur? XML formatının sıfırda noluşturulması güç olduğundan sayfalarınızı tarayarak otomatik olarak bir listesini oluşturan programlar geliştirilmiştir. Bu araçlardan bir tanesini tanıtacağım. Programın ismi Gsitecrawler. Google kullanıcılarına yardımcı olmak amacıyla ücretsiz olarak dağıtılan bu programı http://gsitecrawler.com/ adresinden kısıtlamasız olarak elde edebilirsiniz. Aşağıdaki görüntülerde programın nasıl kullanılacağını ve site haritasının nasıl oluşturulacağını anlatmaya çalıştım.


Google Sitemaps'e Nereden ulaşılır? Bir internet sitesi açtığınızda doğal olarak bütün sayfalarınızın öncelikle Google arama motoru tarafından indekslenmesini (kaydedilmesini) istersiniz. Ne var ki çoğu zaman Google çeşitli sebeplerden dolayı bütün sayfalarınızın yerini bilemez veya ulaşılması zor olan sayfalarınızın varlığını tespit etmesi çok uzun zaman alabilir. Google'ın bütün sayfalarınızı indekslediğinden emin olmak istiyorsanız hazırladığınız site haritasını Site Yöneticisi Araçları altında bulunan Site Haritası bölümünden Google'a bildirebilirsiniz.
Bu aracı kullanabilmeniz için öncelikle bir Google hesabınız olmalıdır. Haritasını eklemek istediğiniz site üzerinde tam kontrol sahibi olmalısınız ve sitenin size ait olduğunu doğrulayabilmeniz gerekir. Doğrulama işlemi için Google'ın sizden istediği bir meta etiketini ana sayfanıza yerleştirmelisiniz veya sizden istediği bir adı taşıyan html dosyasını sunucunuza yüklemeniz gerekir. Google, yaptığı tarama sonucu sizden istediği meta etiketinin veya html sayfasının var olduğunu gördüğünde sitenin sizin kontrolünüzde olduğundan emin olacaktır. Bu doğrulama işlemi sonrasında Google'a site haritanızın yerini göstererek onun sayfalarınızın bulunduğu konumu tam olarak öğrenmesini sağlayabilirsiniz. Site haritası oluşturmanın en önemli faydası arama motorunun sitenizin içeriğini daha hızlı ve kolay taramasını sağlamaktır. Fakat yukardaki ekran görüntüsünde görebileceğiniz Site Yöneticisi Araçları ile sitenizin Google tarafından nasıl algılandığı hakkında çok detaylı bilgiler elde etmeniz de mümkün. Örneğin sayfalarınızın en son ne zaman tarandığı, hangi sayfaların ne tür hata verdiği, hangi sayfa başlıklarının birbirine benzediği gibi bilgileri burada bulabilirsiniz.
Bu yazıda sitemap protokolünün detayına çok inmeden bir site haritasının en kolay şekilde nasıl oluşturalacağını ve Google ile site haritaları aracılığı ile nasıl etkileşimde bulunabileceğinizi anlatmaya çalıştım. Detaylara ise umarım başka bir yazıda yer verebilirim. Şimdilik bu kadar.

Biyografiler : Gülşehri

Gülşehri hakkında bilgi
Gülşehri on üçüncü yüzyıl sonlarıyla 14. yüzyıl başlarında Kırşehir’de yaşamış bir şeyh ve şair. Asıl adının Ahmed olduğu sanılmaktadır. Yunus Emre gibi, Anadolu tekke edebiyatının önde gelen isimlerindendir. İslam ilmini ve İran edebiyatını bilen bir sofidir. Özenilmiş bir üslupla yazan ve öğretici olmaktan çok lirik nitelikler gösteren bu şair, sanat değeri bakımından çağının önde gelenlerindendir. Tasavvufi konuları usta bir ifadeyle yazmıştır. Dili sade ve güzel, vezni kullanışı iy
Gülşehri on üçüncü yüzyıl sonlarıyla 14. yüzyıl başlarında Kırşehir’de yaşamış bir şeyh ve şair. Asıl adının Ahmed olduğu sanılmaktadır.

Yunus Emre gibi, Anadolu tekke edebiyatının önde gelen isimlerindendir. İslam ilmini ve İran edebiyatını bilen bir sofidir. Özenilmiş bir üslupla yazan ve öğretici olmaktan çok lirik nitelikler gösteren bu şair, sanat değeri bakımından çağının önde gelenlerindendir. Tasavvufi konuları usta bir ifadeyle yazmıştır. Dili sade ve güzel, vezni kullanışı iyidir.

Gülşehri, bir sofi şair olmakla beraber, eserlerinde sanatının yüksek heyecanını duymuş görünür. Bir meslek propagandası yapmaktan ziyade, bir sanat eseri yazmak ve geleceğe bir sanat eseri bırakmak ve Türkçeyi işleyip geliştirmek düşüncesiyle çalışmıştır.

Gülşehri’nin Şeyhi olan Ahi Evren’in menkibeleri hakkında yazdığı bir mesnevisi ve bazı şiirleri var ise de asıl değerli eseri büyük veli Feridüddin-i Attar’dan çevirdiği Mantıku’t-Tayr’ı, diğer adı ile Gülşenname adlı mesnevisidir.

Gülşehri, bu eserini en çok Mevlana’dan ve başka kaynaklardan aldığı kıssalarla, görüp işittiklerini de katarak, birçok sohbetlerle zenginleştirip yeniden yazmış gibidir.

Gülşehri, Feridüddin-i Attar’dan başka, başta Mevlana Celaleddin-i Rumi olmak üzere, Hakim Senai, Sadi-i Şirazi, Genceli Nizami ve Sultan Veled’in tesiri altında kalmıştır. Hayatı hakkında, devrine ait kaynaklarda yeterli bilgi yoktur. Mantıku’t-Tayr adlı eserinden başka Farsça Felekname ile Aruz risalesi vardır. Ayrıca kendisinin bahsettiği Kuduri Tercümesi henüz ele geçmemiştir.

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

Televizyon : Programlar - Yemekteyiz

Yemekteyiz programı show tv ekranlarında oynanan ve her hafta 5 kişinin evinde ağırladığı bir yemek programıdır.Yemekteyiz programı almanya ve paris gibi yurtdışı ülkelerin yanında yurtiçindede bir çok ildede yapıldı.

Yemekteyiz reyting sonuçları bakımındanda iyi gidiyor.

İnternet : Arama Motoru - Google

Google hepimizin çok iyi bildiği gibi çok geniş kapsamlı bir arama motorudur.Bu arama motoru sayesinde resim,müzik,video ve aklınıza gelebilecek herşeyi çok kısa bir sürede bulmanız mümkündür.
Google Projesinin Mimarları Stanfordda doktora eğitimini tamamlamış olan Larry Page ve Sergey Brin adlı iki üniversite öğrencisidir.Tarihsel olarak baktığımızda bu zaman aralığı 1998 yılına rastlamaktadır.

Temel olarak Google mantığını Sayfa Değerleri (pagerank) üzerine kurmuşlardır.Kendi düşüncelerine göre bir sayfanın içeriği özgün ve farklı sitelerden link almış ise değeride yüksek olmalıdır.Bu mantıktan yola çıkarak googlenin temellerini atmışlardır.İlk deneyimlerini
okumakta oldukları üniversitedeki birkaç bilgisayarın bulunduğu bir ağ üzerinde yapmışlardır.Bunun üzerine Google Üniversitede popüler bir arama motoru olduktan sonra onu geliştirmeye karar vermişlerdir.Ciddi anlamdaki ilk iş deneyimlerinden birisi okuldaki hocalarının yardımlarıyla Alman Bir İş Admıyla tanışmışlar ve Google Projesinden yaklaşık olarak 100000 dolar civarında bir ücret almalarıyla başlamıştır.
Daha sonrasında ise o dönemlerde en popüler olan Yahoo'nun patronuyla bir göüşme ypamışlardır fakat Yahoo Patronunun kendilerine projeyi daha fazla geliştirmelerini söyleyip geri çevirmesiyle Google Mimarları Ciddi anlamda kendilerini ve projelerini kanıtlamak için gerekli adımları atmaya karar vermişlerdir.
Googlenin kuruluşu yaklaşık olarak 1 milyon dolar civarında bir rakama tekabül ederken Googlenin yaratıcısı olan bu iki üniversite öğrencisinin o dönemlerde bu civarda yüksek bir meblağı karşılamak gibi bir durumları olmadığından dolayı
bu konudaki en büyük destekçileri olan aileleri vede okuldaki hocaları sayesinde bu meblağı biraraya getirebilmişlerdir.
Daha sonrasında ise Projelerini yani Googleyi hayata geçirmişler ve çok büyük bir başarı yakalayacakları bu yolda en büyük adımı atmışlardır.

Din ve İnançlar : İslam Dini - HZ. MUHAMMED'İN HAYATI

HZ. MUHAMMED'İN HAYATI

Hz. Muhammed Hicret’ten 52 yıl önce (Milâdi 570), Rebiülevvel ayının 17. gününde Mekke şehrinde dünyaya gelmişlerdir. Babası, Hz. Abdullah daha Hz. Muhammed dünyaya gelmeden, 25 yaşlarında vefât etmiştir. Annesi, Hz. Âmine’yi ise 6 yaşında iken kaybetmiştir. Küçük yaşta babasını ve annesini kaybeden Hz. Muhammed’i, dedesi Abdülmuttâlib himayesine aldı ve o zamana kadar kimseye verilmemiş olan Muhammed adını kendisine verdi. O da bir yıl sonra vefât edince, Hz. Muhammed’i amcalarından, Hz. Ali’nin babası Hz. Ebû Tâlib yanına alıp büyütmüştür. Hz. Muhammed Mekke’nin en büyük ailesi olan Hâşimiler’dendi.

Peygamberler, Peygamber olarak dünyaya gelirler ve o vazife için yaratılmışlardır. Peygamberlik gibi ağır bir emaneti yüklenmek için bir hazırlık devresi geçirirler, sonunda ilâhi vahye mazhar olurlar ve insanlara ilâhi emirleri tebliğe başlarlar.

Hz. Muhammed’in hayatı, Peygamberliğini açıklamaya emir alıncaya kadar; sade, temiz, çok dürüst ve yaşayışı da insanlığa örnek bir yaşayış idi.

Hz. Muhammed genç yaşlarında iken bütün Hicâz’da, daha Peygamberlik gelmeden önce, huylarının güzelliği ve her hususta emin oluşları dolayısıyla, Araplar tarafından “Muhammed’ül Emin” diye anılmaya başlanmıştı. Babasından mal, mülk, bir şey kalmadığı için bir hayli fakirdi; yalnız çok soylu bir aileden olduğu için çok itibar görürdü.


Hz. Hatice ile Evlenmesi

Kureyş hanımlarından olan Hz.Hatice ticaretle uğraşmakta idi. Çok zengin ve dul olduğundan, mallarını idare etmesi, ticaretini sürdürmesi için emin bir kişi olarak gördüğü Hz.Muhammed’i kendisine yardımcı seçti. Daha sonra Hz.Muhammed ile Hz.Hatice evlendiler. Evlendiklerinde Hz.Muhammed 25, Hz.Hatice ise 38 veya 40 yaşlarında idi. Hz.Muhammed’in, Hz.Hatice’den iki erkek, dört kız çocuğu olmuştur.Bütün evlâtları kendi zamanında âhiret dünyasına göç etti. Hayatta kalan tek evlâtları Hz.Fâtıma ise Hz.Muhammed’in, Peygamberlikleri zamanında Hicret’ten 11 yıl önce dünyaya gelmiştir.

Hz.Muhammed’in soyu çok sevdiği kızı “Ehl-i Beyt”ten olan Hz.Fâtıma’dan yürümüştür. Hz.Fâtıma’dan da, Hz.Peygamber’in çok sevdikleri “Ehl-i Beyt”ten olan torunları Hz.Hasan ile Hz.Hüseyin dünyaya gelmişlerdir.


İlk Vahy’in Gelişi

Hz.Muhammed ilk vahy’in gelişini şöyle anlatıyorlardı:

“Hirâ dağında, adımın çağrıldığını duyardım; fakat çağıranı göremezdim. Derken bir gün melek göründü bana; kucakladı beni, göğsüne bastırdı, sıktı ve «Oku» dedi. Ben okumak bilmem dedim. Tekrar sıktı «Oku» dedi. Aynı sözü söyledim. Yine sıktı «Oku»” dedi. Ve Kur’ân-ı Kerîm’in şu âyetlerini okudu:

“(1) Oku Rabbinin adıyla ki bütün mahlûkatı yarattı, (2) İnsanı da bir parça kan pıhtısından var etti; (3) Oku ve Rabbin, pek büyük bir kerem sâhibidir, (4) Öyle bir Rab ki kalemle öğretmiştir, (5) İnsana bilmediğini belletmiştir (öğretmiştir).” (Alâk 1-5. âyetler)

Bu âyetler Hz.Muhammed’e ilk inen sûrenin ilk beş âyetidir.Hz.Muhammed’e, Allah tarafından ilk vahiy Ramazan ayında nâzil olmuştur.

“Ramazan ayı ki onda Kur’ân inzal olunmuştur. Kur’ân nas için aynı hidâyettir; doğru yola götüren, hak ile bâtıl arasını ayıran açık delillerdir.” (Bakara 185. âyet)

Kur’ân-ı Kerîm, Hz.Peygamber ebedî âleme göçene kadar 23 yılda tamamlanmıştır. Nâzil olan bütün âyetler, Allah tarafından zaman zaman vahiy edilmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de; kulun, yani Peygamber’in Allah ile ancak vahiy yoluyla konuşabileceği anlatılmaktadır. Bu konudaki âyetler de şunlardır:

“Vahiyle veya perde ardından olması veya bir elçi gönderip ona kendi izniyle dilediği şeyi vahiy etmesi suretlerinden başka hiçbir suretle Allah’ın konuşması hiçbir insana müyesser olmaz. Çünkü O yücedir, işinde hakimdir.” (Şûra 51. âyet)

“(192) Kur’ân şüphesiz Rabbelâleminin indirmesidir. (193-194-195) Sen Tanrı azâbıyla korkutanlardan olasın diye onu «ruh-i emin» açık olan Arap diliyle indirmiştir.” (Şuarâ 192-195. âyetler)

“ (16) (Ey Muhammed)! Vahiy bitmesin diye acele almak için dilini kımıldatma. (17) Çünkü onu kalbinde toplamak ve lisanında kıraatini sabit kılmak bize aittir. (18) Sana Kur’ân-ı Kerîm’i kıraat eylediğimizde sen onun kıraatine tâbi ol. (19) Onu izah ve beyân yine bize düşer.” (Kıyâmet 16-19. âyetler)


Peygamber Oluşu

Hz.Muhammed 40 yaşlarında iken (Milâdi 610), yine Hirâ dağındaki mağarada halvette bulunuyordu. Bu sefer Allah tarafından, kendisini doğrudan doğruya Peygamberlik görevine çağıran, Kur’ân-ı Kerîm’in Müddesir Sûresi’nin 1-7. âyetleri nâzil oldu.

“(1) Ey örtüsüne bürünmüş Peygamber! (2) Kalk azapla korkut. (3) Rabbini büyüklükle an, (4) Elbiseni temiz tut. (5) Azâba bais olan şeyleri bırak. (6) Çok istemek üzere bir şey verme. (7) Rabbin için her şeye katlan.”

Gelen bu “vahiy”den sonra artık “vahiy”lerin arkası kesilmedi. Sürekli ve zamana bağlı olarak “vahiy” gelmeye başladı. Hz.Muhammed’in, Peygamberlik hayatı iki devreye ayrılır. Birinci devre Peygamberliğinin başlangıcından Medine’ye Hicret’ine kadar geçen 13 yıllık dönemdir (Milâdi 610-622). İkinci devre ise Hz.Peygamber’in Hicret’ten, Hak’ka vuslat edinceye kadar geçen 10 yıllık dönemdir (Milâdi 622-632).

Hz.Muhammed halkı İslâmiyete davete başladığında, erkeklerden ilk olarak Hz.Ali, kadınlardan da Hz.Muhammed’in eşi Hz.Hatice Müslüman olmuş; ona inanmışlar, uymuşlar ve ezeli îmanlarını izhâr etmişlerdir. Belli bir süre sonra da Hz.Muhammed; önce akrabalarını, ardından Safa Tepesine çıkarak tüm Mekke halkını, Allah’tan gelen emir gereğince açıktan açığa, Müslüman olmaya çağırmaya başladı.


Kardeşi, Veziri, Vasîysi, Halîfesi

Kur'ân-ı Kerim'in Şuarâ Sûresi’nin 214-216. âyetleri:

“(214) Pek yakın kavim ve kabileni (akrabalarını) Allah azâbıyla korkut. (215) Sana tâbi olan mü’minlere kanadını alçak tut. (Onlara karşı yumuşak davran, lûtufla muamele et) (216) Kavim ve kabilen sana karşı gelirlerse «-Ben sizin işlediklerinizden vâresteyim» dersin.”

Bu âyetler nâzil olunca Hz.Muhammed, Hz.Hatice’ye yemek hazırlatmış ve Hz.Ali’ye de; “Hâşim oğulları soyundan olanları çağırmasını” emir buyurmuşlardı.

Yemekten sonra Hz.Muhammed:

“Ben bütün insanlara, Tanrı elçisi olarak gönderildim. Ulu ve yüce Allah, mensub olduğum boydan, bana en yakın olanları korkutmamı buyurdu. Allah’tan başka yoktur tapacak demezseniz, sizi azâbından kurtaramam” buyurdular. Amcası Ebû Leheb; “Bizi bunun için mi çağırdın” dedi ve yakışmayacak sözler söyledi. Gelenler de dağılıp gittiler.

Hz.Muhammed, Hâşim oğullarını bir kere daha çağırdı. Yedirdi, içirdi. Sonra; “Ey Hâşim oğulları” dedi. “Bana itâat edin, yeryüzüne hâkim olun. İçinizden kim bana yardım eder, bu işte beni kuvvetlendirirse kardeşim, vasîyim, vezirim, vârisim ve benden sonra halîfem olur” buyurdu. İçlerinden hiçbiri cevap vermedi. Genç yaşta olan Hz.Ali ayağa kalkıp; “Ey Tanrı elçisi! Bu işte ben sana yardım edeceğim” dedi. Hz.Muhammed; “Otur” buyurdu ve sözünü bir kere daha tekrarladı. Yine Hz.Ali’den başka cevap veren çıkmadı. Üçüncü defasında Hz.Peygamber, Hz.Ali’ye; “Otur” buyurdular ve Hz.Ali’ye hitaben; “Artık kardeşim, vasîyim, vezirim, vârisim ve benden sonra halîfem sensin” demişler ve toplantıda bulunan Hâşim oğullarına “Ali’ye itâat edin” buyurmuşlardır.

Hz.Muhammed’in getirmiş olduğu yeni din, Mekke’de büyük muhalefetle karşılaştı. Bilhassa Kureyş’in ileri gelenleri, Hz.Peygamber’in halkı İslâm’a davetine, şiddetle karşı çıktılar. Çünkü İslâmiyet puta taparlığı kaldırıyor, insan hakları üzerine birçok yenilikler getiriyordu. Bu durumda, Hz.Muhammed davetlerini bir müddet gizli tutmak zorunda kalmıştır.

Bu dönemde İslâm dînini kabul edenlerin büyük bir çoğunluğu, üst düzeyden mal ve canlarını vermekten çekinmeyen kişiler oldukları halde, onlarda bir müddet dinlerini gizlemek zorunda kalmışlardır.

Az zamanda yeni dinin müminleri çoğaldı. Bunlara “Tanrı’ya teslim olan” anlamına gelen “İslâm” denildi. İlk Müslümanlar çok ağır hakaretler, işkenceler gördükleri halde, îmanlarından, inançlarından asla dönmediler, kendilerine ve yakınlarına yapılan işkencelere tahammül ettiler.

Hz.Muhammed’in halkı Müslüman olmaya çağırışı, bulundukları mevki ve ellerindeki güçleri yitirebilecekleri kaygısıyla, Mekkeli müşrikleri (inkârcıları-inanmayanları) tedirgin etti. Kâ’be’den putlarının kaldırılmasının, ticaretlerini engelleyeceği ve bir takım alışkanlıklarına son verileceği için büyük bir tepki gösterdiler.

Bu ortamda Arabistan diyarı görülmemiş bir ahlâksızlık ve cehâlet içindeydi. Onun için Hz.Muhammed’den önceki Arap tarihine “Cahiliye devri” denir. Hz.Muhammed’e kadar Hak dîni Hıristiyanlıktı. Ancak Hıristiyanlık dîni, Tanrı görüşüyle de, hukuk sistemiyle de, artık insanlığın ihtiyacını gerektiği gibi karşılayamıyordu.Müslümanlık, bütün Peygamberleri Allah tarafından gönderilmiş elçiler olarak kabul ediyordu.

Bu yıllarda İslâmiyet’i kabul eden, kimsesiz ve yoksul olan Müslümanlara; müşriklerin, inkârcıların yaptıkları cefâlar, eziyetler gittikçe artmaktaydı. Hz.Muhammed’in, İslâmiyet’e davete başladıklarının 10. yılında (Milâdi 620) o yılın Ramazan ayında, üç gün arayla amcası Hz.Ebû Tâlib ile vefâlı eşi Hz.Hatice vefât ettiler. Müslümanlar o yıla “Hüzün Yılı” adını verdiler.

Spor : Türkiye - Futbol - Süper Lig

Süper Lig hakkında bilgi
Süper Lig (Değişik adlar: Türkiye Futbol Süperligi, Birinci Lig) Türkiyenin en yüksekte olan futbol ligidir. Süper Lig Türkiye Futbol Federasyonuna bağlıdır.
Süper Lig (Resmi adı Turkcell Süper ligi, Değişik adlar: Türkiye Futbol Süperligi, Birinci Lig) Türkiyenin en yüksekte olan futbol ligidir. Süper Lig Türkiye Futbol Federasyonuna bağlıdır.

1959'da kurulan Türkiye Birinci Ligi ilk yıllarında şampiyonluk İstanbul kulüplerinin güçlü olması sebebiye 'üç büyükler' arasında paylaşılıyordu. İlk şampiyon olan Fenerbahçe ve sonradan kazanan Beşiktaş ve Galatasaray takımları şampiyonlukları uzun süre başka hiçbir takıma kaptırmadı. 1976 yılında şampiyonluğu İstanbul dışından bir takım olan Trabzonspor alarak bir ilke imza attı.

Daha sonra adı Süper Lig olarak değiştirildi.

2005 yılı itibarıyla, en başarılı kulüpler şöyledir:
16 şampiyonluk: Fenerbahçe
15 şampiyonluk: Galatasaray
10 şampiyonluk: Beşiktaş
6 şampiyonluk: Trabzonspor

Din ve İnançlar : Sahaja Yoga dini

Sahaja Yoga dini hakkında bilgi
S hri Mataji Nirmala Devi’nin Hayatı ve Sahaja Yoga’cılığın Doğuşu

Sahaja Yoga’cılığın kurucusu Shri Mataji Nirmala Devi, 21 Mart 1923’de Hindistan’ın Maharashtra Eyaleti’nde, Hristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası ve annesi, Prasad ve Cornelia Salve, Shalivahana Kraliyet Hanedanı’nın soyundandılar. “Tertemiz, Kusursuz” anlamına gelen Nirmala adını verdiler.

Daha sonraları, çoğunluk arasında Shri Mataji Nirmala Devi ismiyle bilinmeye başlandı; yani, doğuştan Aydınlanmış olan ve tüm insanlık için mümkün kılınması gereken benzersiz bir yeteneğe sahip olduğunun çok genç yaşta farkına varmış olan sayın Anne.

Ailesi, İngiliz egemenliği altında olan Hindistan’ın Bağımsızlık mücadelesinde önemli bir rol oynamıştır. Mahatma Gandhi’nin yakın arkadaşı olan babası, Hindistan’ın Seçmen Topluluğu’nun bir üyesiydi. Ünlü bir bilgindi. 14 ayrı dil biliyordu. Annesi, Hindistan’da Matematik’de Şeref Payesi kazanan ilk kadındı.

Çocukluğunda, Shri Mataji, ailesiyle birlikte Mahatma Gandhi’nin ashramında yaşadı. Gandhi çocuktaki bilgeliği farketti ve ondaki derinliğin ve sevecenliğin değerini arttırmak için Onu, Nepali olarak çağırmaya başladı. Daha küçük yaşlarda bile, Onun derin anlayışı, ruhani konularda Kendisinden sık sık tavsiye olan Gandhi için çok açıktı. 1942’de Gandhi’nin “Hindistan’ın Mücadelesini Durdurma” açıklamasından sonra, tutuklandı ve mücadelede aktif rol oynadığı için diğer özgürlük savaşçılarıyla birlikte cezaevine girdi.

Shri Mataji, Hindistan’ın özgürlüğe kavuşmasından kısa bir süre önce, İngiltere Kraliçesi tarafından Şövalye nişanı verilen ve Hindistanın en değerli devlet subaylarından biri olan Sir C.P. Srivastava ile evlendi ve iki çocuk dünyaya getirdi.

Kendisindeki ruhani bilincin farkında olmasına rağmen, bunu, modern çağın insanlarına nasıl tanıtacağını bilmiyordu. Aynı zamanda, bu dünyaya gelen İsa, Muhammed, Buda gibi ruhani kişiliklerin, insanlara gerçeği olduğu gibi kehanet ettiklerinde ne gibi sorunlarla karşılaştıklarının da farkındaydı. İnsanoğlunun göğüs gerdiği sorunları uzun uzun düşündüğü bir dönemde, 5 Mayıs 1970’de, Nargol’un ıssız bir kumsalında (Bombay’den 150 km uzaklıkta), tanrısal bir ruhani olay tüm benliğini doldurdu ve birden sorusunun cevabını buluverdi. Binlerce kişinin bir anda Aydınlanma alarak ruhlarıyla bağlantıya girebileceği ve böylece kendi içsel değişimlerinin gerçekleşeceği tarihi bir yöntem keşfetti. Sahaja (= Kendiliğinden) Yoga (= Ruh ile birleşme) doğdu.

Shri Mataji, her insanın ruhani gücünü (Sahaja Yoga’cılara göre bu güce Hindular Kundalini, Müslümanlar Ruh diyorlardı ve İncil’de de bu güç Kutsal Ruh olarak tanımlanıyordu) uyandırma deneyini gerçekleştirdi ve sonuçları çok şaşırtıcı oldu. Bunu öncelikle kendisine yakın olanlarda denedi ve onların fiziksel, zihinsel ve ruhani değişimlerini gözlemledi. Zamanla, sadece bu olayın, tüm insanlığın sorunlarını çözebileceğine inandı ve böylece onu kitlesel olarak yaymaya karar verdi. İnsanlarla konuşmak ve onlara kendi ruhani güçlerinin anahtarını vermek için çabaladı.

1970’den itibaren, Shri Mataji Nirmala Devi yoğun bir program içinde girdi ve Sahaja Yoga meditasyon tekniklerini öğretmek için dünyanın dört bir yanına seyahat etmeye başladı. Bunu inananları “O’nun, kitlesel olarak insanların içindeki ruhani gücü (Kundalini) uyandıran yeteneğin ispatı” olarak kabul ederler.

İnanç ve İbadetleri

Sahaja Yoga’cılar dini Gerçek'le, Özben'le, veya Tanrı'yla -diliniz ne olursa olsun-- bağlantı tanımı kapsamında kendilerini ayrı bir din olarak kabul ederler. Sahaja Yoga organize bir din değildir, ancak o sübtil olanın, tanrısal gerçeğin doğrudan algılanması ile bütün dinlerin özünü birleştirir. Sahaja Yoga spiritüelliği dogma boyutundan çıkartıp bireysel deney boyutuna getirmiştir. Bu bir uygulamadır, merkezi sinir sistemimiz üzerinde hissedilen direkt bir deneydir ve ispatlanması için inanmaya ihtiyaç yoktur.

Sahaja Yoga’cılara göre; Aydınlanmasını almış olan herkes - ki bu Sahaja Yoga ile çaba harcamadan elde edilebilir birşeydir -Kundalini'nin (Veda'lar geleneğine göre) veya Kutsal Ruh'un (Hristiyan geleneğine göre) serin esintisini başının üzerinde hisseder. Aydınlanma gündelik yaşantımızı daha iyi ele alabilmemiz için yeni bir algı kategorisini açan bir olgudur. Sahaja Yoga öğretisinin özünde bunun gerçekleşmesi yer alır. Beynin limbik alanının bilişsel potansiyeliyle birlikte bir bakıma bize yeni bir duyu verilmiş olur. Orada yukarda hepimizin güçlü birer radarı var, işlemeye başlamak ve seyir becerilerimizi geliştirmek üzere bekleyen.

Sahaja Yoga’cılara göre Aydınlanma olmadan önce veya sonra hiçbir şekilde inanca ihtiyaç yoktur. Hissedilen inançsal boyut kişiseldir.Deneyim ve meditasyon ile ulaşılacak sonuçlar kişinin kendisine aittir.Aydınlanmayla kişi Sahaja Yoga'nın kurucusu Shri Mataji'nin vurguladığı gibi: kendisinin efendisi olur.

Sahaja Yogacılara göre ; yeryüzündeki tüm büyük dinler daha yüksek ustaların öğretilerini aydınlatmak amacıyla başlatılmıştır. Zaman içinde, Aydınlanma henüz herkesin ulaşabileceği noktada olmadığı için, onlardaki gerçeklik "yetkili" kişiler tarafından kavramların ve ritüellerin içine gömülmüştür. Onlar zengin ve güçlü oldular. Dinlerdeki gerçeklik ve hakiki öz sönükleşti ve bir inanç haline dönüştüğünü iddia eden Sahaja Yogacılara göre ; İlk kez şimdi Sahaja Yoga, aydınlanma kanalıyla, bu zamanın ötesindeki gerçekleri merkezi sinir sistemimiz üzerinde ispat edebilir.Bir bakıma hepsi bilimsel, pratik ve tarih boyunca gelişmiş, bu modern çağda ise zirvesine ulaşmış olan daha büyük bir planın parçasıdır. Bilincimizin evrimindeki bir sonraki adımdır bu. Bütün bunların insanlığın Tanrısal sevgi diyebileceği gizemli bir güç tarafından yönetildiğini söylemektedirler.

Aydınlanma Ayini –Töreni-

Rahat bir şekilde ama sırtınız dik olarak oturulur. Toprak Anne tüm negativiteyi ayaklarınız aracılığı ile kendine çektiğine inanıldığı için, meditasyon sırasında ayakkabılar çıkarılır..

Her iki elin avuç içleri yukarıya bakacak şekilde dizlerin üzerine koyulur, Shri Mataji’nin resmine bakılıp; Kişi içinden , “Anne, lütfen bana Aydınlanmamı ver” üç kere tekrarlar. Böylece kişi kendi iç bedenine yolculuğa çıkacaktır. Sahaja Yogacılara göre bir insanın potansiyeli sınırsızdır. İhtiyacı olan tek şey ilk olarak kaynağı ile – Kendi veya Ruh) bağlantıya girmesidir ve saf enerji yayan Shri Mataji’nin fotoğrafı bu olayın gerçekleşmesi için bir katalizatör görevi görmektedir.

Günümüzde Sahaja Yoga’cılık

Shri Mataji, Eski Sovyetler Birliği’nin resmi misafiri olarak, 100.000 kişiden fazla insanın aydınlanma almasını sağlamıştır. Eski doğu bloğu ülkelerinde devamlı olarak, her seferinde 10.000 ile 20.000 arasında insana konuşmalar yaptı ve yıllar boyunca, Londra’da, Sahaja Yoga hakkında gerçekleştirdiği konferanslarla düşüncesini yaymaya devam etmiştir. Düşünce ve duygularını açıkça dilegetiren bir konuşmacı olan Shri Mataji, birçok dünya ülkesinde şubesi bulunan Sahaja Yoga veya “Vishwa Nirmala Dharma” nın tek kurucusu ve lideridir.

Sahaja Yogacılar başta Hindistan’ın Bombay kenti olmak üzere bir çok yerde Yoga metodlarının anlatıldığı Hastane,araştırma merkezi,okul,yurt gibi organizasyonlarla yayılan ve toplu aydınlanma ayinleriyle sık sık adından söz ettiren dini bir harekettir.

Ülkemizde de İstanbulda 4 tane olmak üzere, Ankara İzmir Antalya Denizli Adana Çanakkale Bodrum Diyarbakır kentlerinde Toplanma ve Yoga Merkezleri bulunmakta ve Sahaja Yoga hareketinin kurucusu –peygamberi- Shri Mataji’nin de katıldığı toplu Aydınlanma Törenleri yapılmaktadır.

Psikoloji : Psikolojinin alt dalları

Psikolojinin alt dalları hakkında bilgi
Psikolojinin Bazı Alt Alanları

Psikologların uzmanlaşabilecekleri alan sayısı oldukça fazladır ve bu nedenle kendilerini farklı etiketlerle tanımlarlar. Aşağıda size genel bir fikir verebilmek için bazı alanlar tanıtılmıştır.

Psikoloji insan ve hayvan davranışını anlamamızı sağlayan hem bir araştırma, hem de insana ait sorunların çözüldüğü bir uygulama alanıdır. Aşağıda tanıtılan alt alanlarda psikologlar, araştırmacı, uygulamacı ya da her iki rolde birden çalışırlar. Psikolojinin en önemli özelliklerinden biri de bilimin uygulama ile birlikte yer alması ve ikisinin birlikte ilerlemesidir.

Adli Psikoloji (Adli psikolog): Yasal konulara ve sorunlara psikolojinin ilkelerini uygulamak üzere hukuk ile psikoloji arasında kurulan ilişkiden doğan bir alandır. Adli psikologlardan bazıları hem psikoloji hem de hukuk eğitimi almışlardır. Mahkemelerde genellikle onların uzmanlıklarına gereksinim duyulur. Örneğin, hüküm giymiş ya da göz altında tutulan kişilerin davranışlarını ve duygusal strese maruz kalıp kalmadıklarını değerlendirir ve ebeveynlerden hangisi çocuğun velayetini almalıdır ya da bir sanığın zihinsel kapasitesi mahkemede savunma yapmak için yeterli midir gibi sorunlu durumlarda hakime yardımcı olurlar. Lisans ya da yüksek lisans derecesine sahip olanlar, ıslahevi, hapishane ve adli tıp enstitülerinde, hukuk uygulama birimlerinde çalışırlar. Doktora derecesini almış olanlar ise psikoloji bölümlerinde ve hukuk fakültelerinde, araştırma organizasyonlarında ve toplum sağlığıyla ilgili kuruluşlarda danışmanlık yapmakta ya da hukuk uygulama birimlerinde, mahkemelerde ve ıslahevlerinde çalışmaktadırlar.

Deneysel Psikoloji (Deneysel psikolog): Temel davranışsal süreçlerdeki değişiklikleri araştıran ve öğreten psikologlardır. Deneysel psikoloji içindeki önemli alt dallardan biri, bilginin işlenmesi, belleğimizde depolanması, depodan geri çağrılması ve problem çözme durumlarına uygulanması gibi bilgi işleme sürecini çalışan bilişsel psikolojidir. Öğrenme, duyum, algı, performans, motivasyon, bellek, dil, düşünme, iletişim ve problem çözme, yeme, okuma gibi davranışların altında yatan fizyolojik süreçlerin araştırılmasıyla ilgilenen alt alan ise fizyolojik psikolojidir. Deneysel psikologlar, hayvan davranışlarını da inceler ve insan davranışlarıyla ilişkilendirirler. Deneysel psikologlar, aynı sosyal psikologlar gibi genellikle akademik alanda ve araştırma enstitülerinde çalışırlar.

Eğitim Psikolojisi (Eğitim psikoloğu): Eğitim psikoloğu insanların nasıl öğrendiğini ve etkili öğrenmenin gerçekleştirilmesi üzerine yoğunlaşırlar. Her yaştaki insanın eğitimi için gerekli araç, gereç ve yöntemleri geliştirirler. Becerileri değerlendirir ve eğitim programlarının düzenlenmesine ve uygulanmasına yardımcı olurlar. Ayrıca yüksek teknik becerilerin öğretimi, değerlendirilmesi ve düzenlenmesi konularında da eğitim psikologlarından yararlanılmaktadır.Yetenek, güdü, sınıf ortamı gibi pek çok etmeni dikkate alırlar. Eğitim psikologlarının bazıları bilgisayar programlarında da kullanılabilecek yeni yönergeler geliştirirler, öğretmenlere eğitim verirler ve öğretmenlerde iş verimini, performansını ve doyumunu etkileyen etmenleri çalışırlar.Doktora eğitimli gelişim psikologlarının çalışma alanları genellikle öğretim üyeliği ve çeşitli eğitim ortamlarında danışmanlıktır.

Endüstri/Örgüt Psikolojisi (Endüstri psikoloğu): İş yaşamını iyileştirme ve üretimi arttırma amacıyla psikolojik ilkeleri iş yaşamına uygularlar. Bu psikologların çoğu insan kaynakları uzmanı olarak görev yaparlar. Plan yapma, kaliteli yönetim, örgütsel değişim gibi alanlarda eleman örgütlenmesi ve eğitimi konularında çeşitli örgütlere yardımcı olurlar. İlgileri arasında, örgütsel yapı, iş verimi, iş doyumu, tüketici davranışı, personel seçimi ve personelin geliştirilmesi gibi konular yer almaktadır. Endüstri psikologlarının sorumlulukları arasında araştırma yapmak, araştırma sonuçlarını kullanılır kılmak ve problem çözücü olarak işlev görmek de vardır. Endüstri/örgüt psikologları, ticarette, endüstride, kamu kurumlarında ve üniversitelerde çalışabilirler ve firmalara danışmanlık yapabilirler.

Gelişim Psikolojisi (Gelişim Psikoloğu): Gelişim psikologları doğum öncesinden başlayarak ölüme kadar uzanan yaşam süresinde insan gelişiminin evreleri üzerinde çalışırlar. Gelişim psikologları yaşa bağlı davranış değişikliklerinin tanımlanması, açıklanması ve ölçülmesiyle ilgilenirler. Gelişimdeki evrensel nitelikler, kültürel ve bireysel farklılıklar üzerinde çalışırlar. Doktora düzeyindeki gelişim psikologları, arştırma yapma ve öğretim üyeliği gibi faaliyetlerde bulunabilirler. Lisans ve yüksek lisans mezunu olanlar kreş ve gündüz bakımevlerinde, okulöncesi eğitim veren diğer kurumlarda, hastahane ve kliniklerde gelişim psikoloğu olarak çalışabilirler.Huzurevleri ve diğer merkezlerdeki yaşlıların belirlenen hedeflere yönlendirilmeleri, yetiştirme yurdu ve bakımevlerinde ergen ve gençlere uygulanan programların değerlendirilmesi türünde faaliyetleri de yürütürler.

Klinik Psikoloji (Klinik psikolog): Zihinsel davranışsal ve duygusal bozukluğu olan bireyleri değerlendirip, tedavi ederler. Klinik psikologların ilgilendikleri sorunlar, gelişim dönemleriyle ilgili kısa süreli gelişimsel krizlerden (ergenlikteki başkaldırı ve orta yaşta kendilik değerindeki düşme gibi) fobi, depresyon ya da şizofreni gibi daha ağır sorunların tedavisine kadar değişebilmektedir. Pek çok klinik psikolog aynı zamanda araştırma da yapmaktadır. Araştırma konuları arasında başarılı bir klinik psikoloğun özelliklerini ve bir tedavinin etkililiğinde rolü olan faktörleri belirleme, başarılı yaşlanmayla veya çeşitli davranış bozukluklarıyla ilişkili olan etmenler, fobilerin nasıl geliştiği ya da şizofreninin nedenlerini belirleme gibi konular sayılabilir. Ayrıca bireyi değerlendirmek amacıyla test ya da ölçek uygulama ve yorumlama ile tedavi amaçlı bireysel ya da grup terapisi yapma da klinik psikoloğun önemli görevleri arasındadır. Lisans ya da yüksek lisans eğitimi olan klinik psikologlar kendi muayenehanelerini açamasalar bile, doktora eğitimli bir başka klinik psikoloğun gözetiminde çalışabilirler.

Nöropsikoloji ve Psikobiyoloji (Nöropsikolog): Biyolojik sistemler ile zihnin işlevi ve davranış arasındaki ilişkiyi incelerler. Beynin biyokimyasal mekanizmaları, beyin yapılarının fonksiyonları, kimyasal ve fiziksel değişikliklerin davranışlara ve duygulara etkisini araştırırlar. Nöropsikolog, merkezi sinir sistemi bozukluklarının teşhis ve tedavisi ile ilgilenir ve davranış bozukluğunun teşhisi ve rehabilitasyonu için hastayla çalışır. Klinik nöropsikologlar, nöroloji, pediatri, beyin cerrahisi, psikiyatri kliniklerinde görev alırlar. Bu alanda yetişmiş akademik personel, nöropsikolog yetiştirir ve klinik psikolog ile tıp doktorlarının eğitimini üstlenir. Lisans ya da yüksek lisans derecesi olanlar nöropsikolojik değerlendirmede ya da araştırma laboratuvarlarında araştırma yardımcısı olarak çalışabilirler.

Okul Psikolojisi (Okul psikoloğu): Okul psikologları özel ya da devlet okullarında çalışır, öğrencilere danışmanlık ve değerlendirme yaparlar. Ruh sağlığı ve öğrenme için gerekli çevresel koşulları düzenleme ile de ilgilenirler. Sınıf ortamını bozan ya da özel eğitime gereksinimi olan çocuklar ile ilgilenir, programlar geliştirir ve değerlendirir; sınıf yönetimi konusunda öğretmenlere eğitim verirler. Ailelere ve okul çalışanlarına da psikolojik ve eğitsel konularda danışmanlık yaparlar. Okul psikologları, anaokullarında, hastanelerde ve ruh sağlığı kliniklerinde çalışabilirler.

Psikometri (Psikometrist): Psikolojik bilginin elde edilmesi ve uygulanması sırasında kullanılacak teknik ve yöntemler üzerinde çalışırlar. Zeka, kişilik, yetenek ve diğer alanlardaki testleri geliştirirler. Bu testler, klinik, danışmanlık, iş yaşamı, endüstri ve okul gibi alanlarda kullanılmaktadır. Psikometristler, araştırma desenleri, veri analizi ve verinin yorumlanması konularında da faaliyet gösterirler. Bu alanda çalışan psikologlar, matematik, istatistik, teknoloji, ve bilgisayar programları bilgileriyle donanmışlardır. Yüksek lisans derecesi olanlar genellikle endüstride, araştırma merkezlerinde ve test geliştirme alanında çalışırlar.

Sağlık psikolojisi (Sağlık psikoloğu): Sağlık psikologları, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın sürdürülebilmesi için araştırmacı ve uygulamacı olarak çalışırlar. Sağlığı ve hastalığı etkileyen biyolojik, psikolojik ve sosyal etmenlerle ilgilenirler. İnsanların hastalıkla nasıl başedebildikleri, neden bazı insanların tıbbi önerileri izlemedikleri, acının en etkili bir biçimde nasıl denetlenebileceği ve kötü alışkanlıkların nasıl değiştirileceği ile ilgilenirler. Örneğin, sigara bırakma, kilo verme, stresi kontrol altına alma gibi konularda programlar ve sağlık kampanyaları düzenlerler. Duygusal ve fiziksel sağlığı iyileştirici sağlık stratejileri de geliştirirler.Ayrıca hasta-hekim ilişkisi ve sağlık personelinin sorunları da ilgi alanları içindedir. Sağlık örgütleri, kamu sektörü, hastane ve tıp merkezlerinde ya da polis güvenlik servislerinde çalışırlar. Henüz bu alanda oluşturulmuş bir yüksek lisans ya da doktora programı yoktur. Psikoloji bölümlerinin bazılarında verilen Sağlık Psikolojisi dersleri ve Türk Psikologlar Derneği bünyesinde verilen hizmet içi eğitim kurslarıyla eksiklik giderilmeye çalışılmaktadır. Genellikle psikologlar, psikolojinin klinik veya sosyal psikoloji alanlarında bir uzmanlaşmadan sonra bu alana yönlendirilmektedirler.

Sosyal Psikoloji (Sosyal psikolog): Sosyal psikologlar insanların birbirleri ile nasıl etkileşime girdikleri ve sosyal çevrelerinden nasıl etkilendikleriyle ilgilenirler. Bireyleri, grupları ve grup davranışını, tutumları, önyargıları ve bunların oluşumu ile değişimini incelerler. Arkadaşlık, ikili ilişkiler, çekicilik ve saldırganlık gibi konular üzerinde araştırma yaparlar. Dolayısıyla sosyal psikolojide genellikle doktora derecesi gereklidir ve sosyal psikologlar çoğunlukla akademik ortamlarda çalışırlar. Ancak son yıllarda reklam şirketlerinde, hastanelerde, eğitim kurumlarında, mimarlık ve mühendislik firmalarında ve çeşitli kamu alanlarında araştırmacı-danışman olarak çalışmaktadırlar.

Spor Psikolojisi (Spor psikoloğu): Spor psikolojisi, psikoloji ilkelerinin spor ortamına uygulanmasını içeren bir alt alandır. Spor psikologları hem akademisyen hem de uygulamacı olarak çalışırlar.Spor psikologları, uygulamacı olarak takımın performansını artırmaya ve takım içinde olumlu bir hava yaratmaya çalışırlar. Bir yarışma öncesindeki kaygı ve sonrasındaki başarısızlık duygusu ile nasıl başedilebileceği konularında sporculara yardımcı olurlar; ayrıca, sporcuların yarışma amaçlarına yoğunlaşmalarına ve güdülenmelerine yardım ederler. Araştırmacı spor psikologları ise sporda davranış ve performansı etkileyen faktörleri araştırırlar. Ülkemizde henüz gerçek anlamda spor psikolojisi eğitimi veren bir birim bulunmamakla birlikte bu alana duyulan ihtiyaç gün geçtikçe artmaktadır.

Trafik Psikolojisi (Trafik psikoloğu): Trafik psikolojisi, psikoloji ilkelerinin trafik ve yol güvenliği alanına uygulanmasıdır. Türkiye de yeni bir alan olan trafik psikolojisinin etkinlikte bulunduğu alanlar; sürücü yeteneklerinin psikoteknik değerlendirilmesi, sürücülük tarzları ve trafikte risk alma davranışı, sürücü eğitimi ve rehabilitasyonu, ergonomi, trafik güvenliği için bilinçlendirme, trafik yasalarını yapan ve uygulayanlara danışmanlık, trafikle ilgili davranış tutum yetenek ve becerileri ölçme araçları geliştirme, bu konularla ilgili araştırmalar ve üniversitelerde trafik psikolojisi dersleri verme olarak sıralanabilir. Trafik psikolojisi alanında henüz üniversitelerimizde yüksek lisans programları yoktur. Ancak, Türk Psikologlar Derneği’nce düzenlenen sürekli eğitim programlarıyla alanda duyulan gereksinime yanıt verilmeye çalışılmaktadır

kaynak:turkpsikologlardernegi.org

Matematik : Mantık - Sembolik Mantık

Sembolik Mantık hakkında bilgi
Çağdaş mantığın ve çağdaş felsefenin kurucusu Alman mantıkçısı Gottlob Frege, "Matematik mantığın uygulama alanıdır" görüşünden hareketle matematiğin, mantığın aksiyomatik sistemi üzerine kurulabileceğini düşünmüştür. Bu düşünceden hareket ederek aritmetiğin temelleri konusundaki felsefi çalışmaları için bir mantık sistemi geliştirmişti.

Ç ağdaş mantığın ve çağdaş felsefenin kurucusu Alman mantıkçısı Gottlob Frege, "Matematik mantığın uygulama alanıdır" görüşünden hareketle matematiğin, mantığın aksiyomatik sistemi üzerine kurulabileceğini düşünmüştür. Bu düşünceden hareket ederek aritmetiğin temelleri konusundaki felsefi çalışmaları için bir mantık sistemi geliştirmişti.

Daha sonra, Frege'nin çalışmalarına dayanarak, Russell ve Whitehead 1910- 1913 yılları arasında Principia Mathematica adını verdikleri eserde matematiği mantığa indirgeyerek formel bir sistem haline getirmeye çalıştılar. Fakat matematiğin formel hale getirilemeyeceğini Gödel 1933'te yayınladığı bir kitabındaki (Über die unentsheidbare Saetze der Principia Mathematica und verwander Systeme) meşhur teoremiyle gösterdi.

Alan Robinson, 1967'de çözülüm teorem ispatlama yöntemini geliştirdi. Bu yöntem 1972'de A. Colmaurer tarafından ilk mantık programlama dilinin (Prolog) geliştirilmesine yol açtı. Bu dil 1975'te D. Warren tarafından “Warren Abstract Machine” (WAM) olarak ugulandı. Kişisel bilgisayarlar üzerinde ilk uygulamalar 1980'lerde ortaya çıktı.
Önermeler Mantığı
Formel sistemler şu elemanlardan meydana gelir: 1 Tanımlanmamış terimler 2 Tanımlar 3 Türetme kuralları 4 Aksiyomlar 5 Teoremler Formel mantığın tanımlanmamış terimleri olarak, basit önerme (P) ve mantıksal bağlar (değil, ve, veya, eğer-ise, eğer ve ancak-ise) gösterilebilir. Tanımlanan terimlere örnek olarak bileşik önerme kavramını gösterilebilir. Aslında yukarıda verilen mantıksal bağlar bir tek mantıksal bağ yardımıyla tanımlanabilir.
Önerme
Aşağıdaki cümleler önermelere örnektir:

Bugün hava güneşlidir. 3 asal sayıdır. Duygu 21 yaşındadır. Mantıksal bağlar kullanarak basit önermelerden başka önermeler kurulabilir, ki bunlara “bileşik önermeler” denir.
Değilleme
Bir önerme “değil” eki ile karşıt ifadeye çevrilebilir; buna değilleme denir.

''Örnek'': “Duygu 21 yaşında değildir.”
Birleşim
İki veya daha fazla önermeden “ve” mantıksal bağını kullanarak bileşik önermeler kurulabilir. Örnek olarak: “Bu gün hava açık ve sıcak” cümlesini verilebilir. Doğal dilde bazen “fakat” bağlacını da kullanıyoruz. ''Örnek'': “Dün hava açık, fakat rüzgarlı idi.”
Ayrılım
İki veya daha fazla basit önermeden “veya” (ya da) mantıksal bağını kullanarak bilesik önermeler kurulabilir.

''Örnek'': “Bugün Aselsan veya Teletaş'tan ziyaretçiler gelecek.”
Şartlı cümle
Aynı şekilde, iki veya daha fazla sayıda önermeden (eğer-ise) bağını kullanarak şartlı önermeler kurulabilir.

''Örnek'': “Eğer yağmur yağıyor ise, hava bulutludur.”

Bazen “eğer-ise” bağı yerine doğal dilde “gerektirir” bağını da kullanabiliyoruz.

''Örnek'': “Yağmur yağıyor olması havanın bulutlu olmasını gerektirir.”
Çift şartlı önermeler
Yine, “eğer ve ancak-ise” bağını kullanarak birden fazla önermeden çift şartlı önermeler kurulabilir. Bu tür önermeler doğal dilde daha az kullanılmasına rağmen, fizik ve matematikte sık sık kullanılmaktadır.

''Örnek'': “Eğer ve ancak çalışanlar ücretlerde aşırı artış talep ederlerse enflasyon düşmez.”

Aynı cümle şu şekilde de ifade edilebilir: “Eğer, çalışanlar ücretlerde aşırı artış talep ederlerse enflasyon düşmez, ve eğer enflasyon düşmezse çalışanlar ücretlerde aşırı artış talep ederler.”

Cebirde olduğu gibi, sembolik veya matematiksel mantıkta da, önermeler yerine önermesel değişkenler kullanılır (P, Q, R, S, T harfleri gibi).
Mantıksal bağlar
Mantıksal bağlar şu sembollerle gösterilir:

\neg: değil \land: ve \lor: veya \to: eğer-ise \leftrightarrow: eğer ancak-ise

Böylece şu ifadeler, önermesel formüller olacaktır:

\neg P, P \land Q, P \lor Q, P \to Q, P \leftrightarrow Q

''Örnek'': "Eğer sendika veya fabrika yöneticileri inada devam ederlerse, grev ancak hükümet bir kararname çıkarır ve fabrikaya polis göndermezse önlenir."

P: Sendika inada devam eder Q: Fabrika yöneticileri inada devam eder R: Grev önlenir S: Hükümet kararname çıkartır T: Hükümet fabrikaya polis göndermez

(P \lor Q) \to (R \leftrightarrow S \land T)
Doğruluk cetvelleri
Mantıkta önermeler doğru ya da yanlış olabilir, fakat hem doğru hem yanlış olamaz. Bir önermeye yüklenen bu “doğru” ve “yanlış” yüklemlerine onun “doğruluk değeri” denir. Buna göre, şimdi şu önermesel formüllerin doğruluk değerlerini irdeleyelim: \neg P, P \land Q, P \lor Q, P \to Q, P \leftrightarrow Q “Değil” sözcüğünün anlamından hareketle, eğer bir P önermesi doğru ise onun değillemesi, yani \neg P yanlıştır, ve bunun tersi. Mesela, P önermesi “Ay dünyanın uydusudur” cümlesi yerine geçiyorsa, bunun değillemesi olan \neg P yanlıştır. Gene, kural olarak iki veya daha fazla önermenin birleşimi, ancak birleşen bütün önermelerin doğru olması halinde doğrudur. Mesela, “3 asal sayıdır ve 2+2=5'tir” yanlış bir bileşik önermedir. Yine kural olarak, ayrık önermelerin doğru olabilmesi için bileşenlerden birinin doğru olması yeterlidir. Ayrık önermeler ancak bunları meydana getiren bileşenlerin hepsinin birden yanlış oldugu halde yanlış sayılır. Bileşik önermeler için doğruluk tabloları şu şekilde verilebilir:


P Q \neg P P \land Q P \lor Q P \to Q P \leftrightarrow Q
D D Y D D D D
D Y Y Y D Y Y
Y D D Y D D Y
Y Y D Y Y D D
''D: doğru, Y: yanlış''


;Eşdeğerlikler:

\neg \neg P = P \neg P \lor Q = P \to Q \neg (P \lor Q) = \neg P \land \neg Q \neg (P \land Q) = \neg P \lor \neg Q

;Karşıtlıklar:

\neg P \times P (P \to Q) \times (P \land \neg Q) (P \lor Q) \times (\neg P \land \neg Q) (P \land Q) \times (\neg P \lor \neg Q)
Mantıksal kavramlar
;Tavtoloji: Bir önermesel formülün (veya bileşik önermenin) doğruluk cetvelindeki son değerlendirme sütunundaki bütün değerler “doğru” çıkıyorsa, bu önermesel formüle “tavtoloji” denir.

;Çelişki: Bir önermesel formülün (veya bileşik önermenin) doğruluk cetvelindeki son değerlendirme sütunundaki bütün değerler “yanlış” çıkıyorsa bu önermesel formüle “çelişki” denir.

;Bazen doğruluk: Bir önermesel formülün (veya bileşik önermenin) doğruluk cetvelindeki son değerlendirme sütunundaki değerlerden bazıları “doğru” bazıları “yanlış” çıkıyorsa bu önermesel formüle “bazen doğru” denir.

;Tutarlılık: Bir bileşik önermeye “ve” ekiyle başka bir önerme eklendiği zaman bir çelişki ortaya çıkmıyorsa, eklenen önerme öncekiyle tutarlıdır denir.

;Geçerlilik: Bir A1, A2, ..., An önerme dizisindeki bütün A’lar doğru olduğu zaman bir B hükmü de doğru oluyorsa B’ye A1, A2, ..., An önermelerinin geçerli sonucudur denir. Geçerlilik şu şekilde gösterilir:


A1, A2, ..., An |= B.


;Mantıksal İçerik: Bir bileşik önermeyi yanlış yapan şartların sayısının bütün şartların sayısına oranı ne kadar büyükse, o önermenin mantıksal içeriği o kadar fazladır. Çelişkinin mantıksal içeriğinden bahsedilemez (çünkü yoktur).
Yüklemler Mantığı
Önermeler mantığının türetim kuralları matematik için yeterli olmadığı gibi gündelik dil için de yeterli değildir. Mesela, klasik mantıkta "Her asal sayı bir doğal sayıdır" ve "3 asal sayıdır" öncüllerinden, "3 doğal sayıdır" sonucunu çıkarabiliyoruz. Fakat bu akıl yürütmenin doğruluğu, önermeler mantığının kuralları çerçevesi içinde kanıtlanamaz. Bunun nedeni de şudur: Önermeler mantığı bileşik önermeler içindeki basit önermeler arasındaki mantıksal bağlara ve basit önermelerin doğruluk değerlerine göre bileşik önermelerin doğruluklarını inceler. Diğer bir deyişle, önermeler mantığı bir önermeyi birçok maksat için yeterli ayrıntıda analiz etmez. İşte, terimler, yüklemler ve niceleyiciler diye isimlendireceğimiz mantıksal kavramlar yardımıyla gündelik dili ve matematiğin dilini büyük ölçüde sembolize edebiliriz. Yüklemler mantığında da aynı matematikte olduğu gibi, sabitler ve değişkenler kullanılır. Biraz önce bahsedilen "terimleri" iki sınıfa ayırabiliriz: Bireysel değişkenler, bireysel sabitler. Bireysel sabitlere örnek olarak birey olduğunu bildiğimiz varlıkları sayabiliriz: “Gökhan”, “Tekir”, “gül” gibi. Bunlar yerine de “insan”, “hayvan”, “bitki” kavramlarının çerçeveleri içinde olmak üzere x, y, z, değişken sembollerini kullanabiliyoruz. Matematikte değişkenler genellikle sayılar veya fonksiyonlar olabilir. Yüklemler mantığında ise bireysel terimler değişken olabildiği gibi, yüklemler de sabit veya değişken olabilir. Yüklemsel sabitlere örnek olarak önermeler içinde yer alan yüklemleri gösterebiliriz: “sayı”, “meyve”, “uydu”, “sert” gibi. Buna göre,

''7 bir asal sayıdır.'' ''Elma bir tür meyvedir.'' ''Miranda, Neptün'ün uydusudur.'' ''Demir sert bir metaldir.''

...cümleleri içinde "7", "elma", "Miranda", "Neptün" ve "demir" bireysel sabitler, “asal sayı, “meyve”, “uydu” ve “sert metal” de yüklemsel sabitlerdir.

Yüklemsel ifadelerde yüklemler yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi bir veya iki terimli (veya argümanlı) olabildiği gibi, daha fazla sayıda argüman da içerebilirler. Mesela: “Beril, Akın ve Şebnem'nin önünde oturuyor” dediğimiz zaman, burada “önünde oturuyor” ifadesini yüklem olarak; Beril, Akın ve Şebnem isimlerini de bireysel sabitler olarak almış oluyoruz. Yüklemsel ifadeler yüklemin aldığı terim sayısına göre şu genel biçimlerde gösterilebilirler: P(a), Q(b,c), R(d,e,f), ... Bu ifadelerde, hemen görülebileceği gibi, bireysel sabitler yerine x, y, z gibi değişkenler koyarsak, P(x), Q(b,y), R(z,e,f) ...gibi değişken terimli yüklemsel ifadeler elde ederiz.
Eşdeğerlik ve karşıtlık
A(x) yüklemsel bir formül olsun. Şu ifadeleri gözönüne alalım:

a) \forall x A(x) b) \exists x A(x) c) \forall x (\neg A(x)) d) \exists x (\neg A(x))

Bunları doğal dile çevirirsek: a) Herşey A yüklemine (özelliğine) sahiptir. b) Bazı şeyler A yüklemine (özelliğine) sahiptir. c) Hiçbir şey A yüklemine (özelliğine) sahip değildir. d) Bazı şeyler A yüklemine (özelliğine) sahip değildir. Burada görüldüğü gibi, d, a'nın karşıtı (değillemesi), c de b'nin karşıtıdır. Şu halde, \exists x A(x) yerine \neg \forall x \neg A(x) kullanabiliriz, çünkü bunlar mantıksal olarak özdeştir, aynı şekilde \forall x A(x) yerine \neg \exists x \neg A(x) ifadesini kullanabiliriz. Yüklemsel ifadelerde değilleme ve niceleyicilerin yeri, anlam bakımından önemlidir. Örneğin: \neg \forall x asal(x), “her sayı asal değildir” anlamına gelirken, \forall x \neg asal(x) ise “hiçbir sayı asal değildir” anlamına gelir.

;Eşdeğerlikler: \forall x P(x) = \neg \exists x \neg P(x) \exists x P(x) = \neg \forall x \neg P(x) \neg \exists x P(x) = \forall x \neg P(x) \neg \forall x P(x) = \exists x \neg P(x) ;Karşıtlıklar: \forall x P(x) \times \exists x \neg P(x) \exists x P(x) \times \forall x \neg P(x) \neg \exists x P(x) \times \exists x P(x) \neg \forall x P(x) \times \forall x P(x)
Çözülüm Teorem İspatlama
Çözülüm teorem ispatlama, mantık teoremlerinin ispatlanması için A. Robinson tarafından geliştirilmiş bir tekniktir. Bu tekniğin esası şudur: Eğer “ve” bağı ile bağlı P1, ..., Pn önermelerinden bir Q önermesi dedüktif olarak çıkarılabiliyorsa, o zaman Q'nun değillemesini bu önermelere “ve” bağı ile kattığımız zaman bir çelişki elde ederiz. Sembollerle gösterecek olursak: P_1 \land, ..., \land P_n \to Q

...çıkarımı geçerli ise, P_1 \land, ..., \land P_n \land \neg Q

...bir çelişkidir. Bu yöntemin kullanılabilmesi için, P1, ..., Pn önermelerinin, eşdeğerlik dönüşümleri kullanılarak “birleşimli normal biçim” denilen bir biçime getirilmesi gerekir. Bu biçim sadece “değil”, “ve” ve “veya” mantıksal bağlarını içerir. ''Örnek 1'':
P -> Q ~P V Q ~P V Q
P P P
------ ------ ~Q
Q Q ------

Bu örnekte P \to Q şartlı önermesi yerine, eşdeğeri \neg P \lor Q konulmuştur ki bu, P \to Q önermesinin normal biçimidir.

''Örnek 2'':
A -> B ~A V B ~A V B
B -> C ~B V C ~B V C
A A A
-------- --------- ~C
C C ---------




Çözülüm teorem ispatlama yöntemi, yüklemler mantığının teorem ispatlama problemlerinde de uygulanmaktadır. Yüklemler mantığında teorem ispatı sırasında bireysel sabitlerin değişkenlerin yerine konulmasına “birleştirme” denilir.

''Örnek 3'':
P(x,y) -> Q(x) ~P(x,y) V Q(x) ~P(a,y) V Q(a)
P(a,y) P(a,y) P(a,y)
-------------- --------------- ~Q(a)
Q(a) Q(a) ---------------
Bulanık Mantık
Bulanık mantık 1960’ların ortalarında Lotfi Zadeh tarafından iki değerli mantık ve olasılık teorisine alternatif olarak geliştirilmiştir. Bulanık mantıkçılara göre iki değerli mantık ve kümeler teorisi daha genel çok değerli bir teorinin özel halidir. Zadeh (1965) bulanık kümeleri ve bulanık mantığı şu şekilde tanımlamaktadır: "Bulanık sistemlerde temel düşünce bulanık mantıkta doğruluk değerleri (veya bulanık kümelerde üyelik değerleri) 0 ile 1 arasında değişen değerlerdir ki burada 0 mutlak yanlış, 1 de mutlak doğru olmaktadır."

Doğal dilde kullandığımız birçok cümlede “az”, “çok”, “orta” gibi kalitatif niceleyiciler kullanıyoruz. Bu tür cümleleri bulanık mantığın gösterimi ile ifadelendirmek daha kolay olmaktadır. Bulanık mantıkta “Ahmet yaşlıdır” ve “Bugün hava sıcaktır” cümlelerindeki “yaşlı” ve “sıcak” ifadelerine iki değerli mantıktaki gibi “doğru” veya” yanlış” yerine 0 ile 1 arasında değer verilebilmektedir.
Bulanık mantığın formel tanımları
X, elemanları x’ler olan bir nesneler kümesi olsun, yani X = ( x ). X’in içinde bir A bulanık kümesi bir üyelik fonksiyonu mA(x) ile karakterize edilir. Bu fonksiyon X içindeki her nesneyi, 0 ile 1 arasındaki bir reel sayıya 0,1 tekabül ettirir. Yukarıdaki örnekte A, yaşlı insanlar kümesi olabilir. Ahmet de X insanlar genel kümesinin bir üyesi olarak yaşlı insanlardan biri olabilir, ki A’daki üyelik derecesine göre üyelik değeri 0,1 reel sayılar aralığında yer alır.

mA(x) değeri 1’e yaklaştığında x’in A içindeki “üyelik derecesi” artar. Bütün x’ler için mA(x) = 0 ise, A boş bir küme olur ve bütün x’ler için mA(x) = mB(x) olduğunda da A=B olur. Bulanık kümelerle ilgili tarifler de şöyledir:

m(karşıt A) = 1 – mA.

Eğer X’in bütün x’leri için mC(x) = MAXmA(x), mB(x) ise, C, A ve B’nin birleşimidir.

Eğer X’in bütün x’leri için mC(x) = MINmA(x), mB(x) ise, C, A ve B’nin arakesitidir.

Politika : Parti - AKP (AK Parti)

AK Parti hakkında bilgi
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan siyasi parti. 22 Haziran 2001'de Fazilet Partisi'nin resmen kapatılmasının ardından yeni bir siyasi oluşum başlatan 'Yenilikçiler' grubu, 14 Ağustos 2001'de, Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kurdu.

Astronomi : Batlamyus evren modeli

Batlamyus evren modeli hakkında bilgi
Batlamyus'un çalışmalarının temelleri Hipparchus'a dayanır, Batlamyus'un 1400 yıl hükümdarlık süren dünya merkezli evren modeli oluşturmasında çok büyük etkisi olmuştur. Batlamyus, Hipparchus'un 850 yıldız içeren yıldız kataloğunu 1022 yıldıza çıkarmıştır. Bu arada gezegenlerle de ilgilenen Batlamyus, Aristoteles'in dönen kürelerinin, gezegenlerin hareketini ve parlaklıklarının değişiminin nedenini açıklamakta yeterli olmadığını fark etmiştir. Bu durumu düzeltmek için gezegenlerin Dünya etraf
B atlamyus'un çalışmalarının temelleri Hipparchus'a dayanır, Batlamyus'un 1400 yıl hükümdarlık süren dünya merkezli evren modeli oluşturmasında çok büyük etkisi olmuştur. Batlamyus, Hipparchus'un 850 yıldız içeren yıldız kataloğunu 1022 yıldıza çıkarmıştır.

Bu arada gezegenlerle de ilgilenen Batlamyus, Aristoteles'in dönen kürelerinin, gezegenlerin hareketini ve parlaklıklarının değişiminin nedenini açıklamakta yeterli olmadığını fark etmiştir. Bu durumu düzeltmek için gezegenlerin Dünya etrafında dolanırken aynı zamanda da Dünya merkezli çember üzerinde dairesel bir hareket (epicycle) yapmaları gerektiğini düşünmüştür.

Böylece gezegenler Dünya'dan farklı uzaklıklarda bulunabilecekti ve buna bağlı olarak parlaklık değişimlerinin nedeni de anlaşılmış olacaktı, çünkü gezegen uzaklaştıkça parlaklık azalacak yaklaştıkça ise artacaktı. Aynı zamanda gezegenlerin farklı hızlarda hareket etmesi de açıklanmış oluyordu.

İyi bir matematikçi olan Batlamyus, ortaya koyduğu modelin gözlemlerle karşılaştırıldığında tam bir doğruluktan uzak olduğunu fark edip bu durumu düzeltmek için Dünya'yı merkezden biraz dışarı yerleştirmiştir. Günümüzde gezegenlerin yörünge düzlemlerinin elips olduğu bilinmektedir.

Batlamyus. Dünya'yı merkezinin dışına taşıyarak bir bakıma elipse yakın bir yörünge önermiş oluyordu. Batlamyus, yörüngelerin elips olduğunu kabul etseydi, modelinin daha basit ve gözlemlere daha uyumlu olacağını biliyordu ama inançları doğrultusunda hareket ettiğinden dolayı dairesel yörüngelerde ısrarcı davrandı.

Aristoteles, dairesel hareketin en kusursuz hareket olduğunu savunmuştur ve Batlamyus da bu geleneğin izinden gitmiştir. Rönesans'a kadar geçerliliğini korumuş kilisenin desteğini almış olan bu model Kopernik Devrimi ile son bulmuştur.

Astronomi : Batlamyus evren modeli

Batlamyus evren modeli hakkında bilgi
Batlamyus'un çalışmalarının temelleri Hipparchus'a dayanır, Batlamyus'un 1400 yıl hükümdarlık süren dünya merkezli evren modeli oluşturmasında çok büyük etkisi olmuştur. Batlamyus, Hipparchus'un 850 yıldız içeren yıldız kataloğunu 1022 yıldıza çıkarmıştır. Bu arada gezegenlerle de ilgilenen Batlamyus, Aristoteles'in dönen kürelerinin, gezegenlerin hareketini ve parlaklıklarının değişiminin nedenini açıklamakta yeterli olmadığını fark etmiştir. Bu durumu düzeltmek için gezegenlerin Dünya etraf
B atlamyus'un çalışmalarının temelleri Hipparchus'a dayanır, Batlamyus'un 1400 yıl hükümdarlık süren dünya merkezli evren modeli oluşturmasında çok büyük etkisi olmuştur. Batlamyus, Hipparchus'un 850 yıldız içeren yıldız kataloğunu 1022 yıldıza çıkarmıştır.

Bu arada gezegenlerle de ilgilenen Batlamyus, Aristoteles'in dönen kürelerinin, gezegenlerin hareketini ve parlaklıklarının değişiminin nedenini açıklamakta yeterli olmadığını fark etmiştir. Bu durumu düzeltmek için gezegenlerin Dünya etrafında dolanırken aynı zamanda da Dünya merkezli çember üzerinde dairesel bir hareket (epicycle) yapmaları gerektiğini düşünmüştür.

Böylece gezegenler Dünya'dan farklı uzaklıklarda bulunabilecekti ve buna bağlı olarak parlaklık değişimlerinin nedeni de anlaşılmış olacaktı, çünkü gezegen uzaklaştıkça parlaklık azalacak yaklaştıkça ise artacaktı. Aynı zamanda gezegenlerin farklı hızlarda hareket etmesi de açıklanmış oluyordu.

İyi bir matematikçi olan Batlamyus, ortaya koyduğu modelin gözlemlerle karşılaştırıldığında tam bir doğruluktan uzak olduğunu fark edip bu durumu düzeltmek için Dünya'yı merkezden biraz dışarı yerleştirmiştir. Günümüzde gezegenlerin yörünge düzlemlerinin elips olduğu bilinmektedir.

Batlamyus. Dünya'yı merkezinin dışına taşıyarak bir bakıma elipse yakın bir yörünge önermiş oluyordu. Batlamyus, yörüngelerin elips olduğunu kabul etseydi, modelinin daha basit ve gözlemlere daha uyumlu olacağını biliyordu ama inançları doğrultusunda hareket ettiğinden dolayı dairesel yörüngelerde ısrarcı davrandı.

Aristoteles, dairesel hareketin en kusursuz hareket olduğunu savunmuştur ve Batlamyus da bu geleneğin izinden gitmiştir. Rönesans'a kadar geçerliliğini korumuş kilisenin desteğini almış olan bu model Kopernik Devrimi ile son bulmuştur.

Pipes Output

Blog Archive

etiket bulutu

Widget edited by Davut Erarslan