NARMANLI AŞIK SÜMMANİ (1860-1915)
Asıl adı “Hüseyin olan Aşık Sümmani;1860 yılında Erzurum'un Narman ilçesi Samikale Köyünde doğmuştur. Babası Samikale'li bir köylüdür. Aile lakaplarına "Kasımoğulları" derlermiş. Sümmani pek yaşlanmadan 55 yaşında (bazı kaynaklara göre 57 yaşında) iken vefat etmiştir, ölüm tarihini çoğu araştırmacılar 1915 olarak kabul etmişlerdir.
Sümmani, yöremiz aşıkları arasında büyük izler bırakan ve aşıklık geleneğinde "Sümmani tavrını" icad eden bir aşığımızdır.
Sümmani'nin kendi ifadesine göre, şairlik kabiliyeti onbir yaşlarında başlıyor. O yaşlarda deyişler söylüyor ve küçük dörtlükleri akıl defterine yazıyor. Bir taraftan da halk şairlerinin an'ane ve inanmaları tesiri altında kalarak "Aşıklık" ve "Bade içmeyi" kafasında düşleyip duruyor. Derken, bir gece bir rüya görüyor. Rüyada ilk olarak gördüğü Gülperi adındaki sevgilisi uzun yıllar sönmeyen aşkının ve heyecanlarının kaynağı oluyor, artık rüyalarına girerek hayalini süsleyen "Gülperi" ye kavuşmak için içi yanıyordu.
Esasen Sümmani çok hassas bir insandı. Her güzel şey O'nun gönlünü ince bağlarla örerdi. Temiz bir ifade ile söylediği şiirlerde, bütün bu samimi gönül hareketlerinin derin izleri görülürdü.
Sevgi işlerinde bu kadar ince olan Sümmani, fikir ve düşünce bakımından da emsalleri arasında kuvvetli sayılır. Ömrünün sonlarına doğru hayattan aldığı derslerle her şeyi olduğu gibi görmeye başlamış ve son şiirlerinde de bunu göstermiştir.
Sümmani'nin ifadesi açık ve temizdir. Her okumamış halk şairi gibi O'nun da şiirlerinde ölçü ve kafiye hataları vardır. 'Kamil İnsan" denilecek yaşlara geldiği vakit, Divan Edebiyatı hakkında kulaktan dolma bilgiyle, bu sahada söyleyen halk şairlerine uyarak, O da aruzla söylemeye özenmiş ve bir kaç parça söylemiştir. İfade ve ölçü hatalarından başka, mevzuda da soğuk bir nasihatçı basit ve küçük bir 'Hikemiyatçı”(Hikmet ve felsefe ile ilgili söz ve düşünceler) olabilmekten öteye geçememiştir.
Sümmani; Aşık Şenlik, Muhibbi, Zülali gibi Doğu Anadolu'da tanınmış halk saz şairleriyle 'Meydan" edilmiş ve hemen hemen bunların hepsinde üstün gelmiş, bütün "Muammaları” çözmüştür.
Erzurum ve Kars kahvelerinde, büyüklerin evlerinde, köylerdeki düğünlerde çok seneler çalmış ve koşmalar, hikayeler söylemiş, Kars'ta bir Azeri Halk Şairini de mat ederek sazını elinden almıştır.
Halk Edebiyatı nazım şekillerinin hemen her nev'inde söyleyen bu şairin en kuvvetli şiirleri; koşmaları ile birde muammalarıdır. Bunlardan başka; Sümmani'nin destanları ve toplantılarda, eğlencelerde öğrenme ve yahut bir şeyin ahvalini anlatma kabilinden söylediği “Vasfı hal" leri, sohbetlerde söylediği ve karşılıklı olarak bir mevzu üzerinde birbirlerine uygun ve tamamlayıcı cevapları gösteren ve "Nazire" dedikleri manzumeleri de vardır.
Ardahan'ın Değirmenli Köyü'nden Celal Bey adındaki zatın ziyaretinde söylediği "Çay ve Semaver” adlı bir Vasfi hali'i elde edilememiştir.
Sümmani'nin menkIbeli hayatına gelince; Üzerine kurulmuş olan hikayelerden şu özeti aşağıya alıyoruz.
".. Sümmani bir gün, hayvan otardığı Ablaktaşı’na babası ile birlikte gidiyor. Çok zamandan beri oraya gitmemiş olan babası birden:
- Eyvah oğul... Buralara ne olmuş? Buralar Erenler yatağıdır, buralar ziyaret yeridir. Oğul Hüseyin, buranın taşlarını dikenlerini temizle, gün gelir ki ecrini görürsün, demiş.
Babası gittikten sonra, hayvanlar bir tarafta otlarken, Sümmani de babasının sözünü tutarak taşları ve dikenleri ayıklamış, öyle sıcağı bastırınca yorulmuş ve uyumuş ve oracıkta şu rüyayı görmüş:
Kırk güvercin ile üç derviş gelmiş, devrişler bir yeşil yaprak üzerine üç harf yazmış, bunu Sümmanİ’ye göstermişler, ve 0’na 'Bunu Oku demişler. Sümmani de: "Ben okumak bilmem" demiş.
Dervişler hemen oracıkta Sümmani’ye bunu okuyacak kadar öğretmişler. O da bu yazıyı okumuş. Buradaki harfler (G.P.İ) imiş Bunlar; dervişlerin kendisine az sonra gösterecekleri (GÜLPERÎ) nin adının baş, orta ve son harfleri imiş. Dervişler bundan sonra Sümmani'ye "Bade" vermişler. Sümmani ilk badeyi zorlukla içmiş ve içerken dervişler:
- iç oğul! Sevdiğin kızın aşkınadır. Vilayeti Çinmaçin, şehri Bedahşan, babası Abbas Han, Adı GÜLPERİ'dir, demişler.
Sümmani badeyi içince Gülperi'yi karşısında görmüş.
Bu defa dervişler kıza dönerek:
- İç kızım. Sevdiğin delikanlı aşkınadır. Vilayeti Erzurum kazası Narman, Köyü Samikale, adı Hüseyin! demişler.
Gülperi de badeyi içmiş, İkisi de üçer kadehi tamamlamışlar. Badeler içilince kız ortadan yok olmuş. Dervişler Sümmani'yi kaçırmışlar. Deryalar'dan, ormanlardan, canavarlı dağlardan, tazı kadar büyük karıncalar arasından geçirmişler. Sonra, Bedahşanda bir saraya indirmişler. Burası Abbas Hanın sarayı imiş. Burada Gülperi'yi O'na tekrar göstermişler. O sırada uyanmış, kendisini kan ter içinde bulmuş. Ablak taşında gündüz uykuya dalan Sümmani uyandığında gece karanlığıdır.
Sümmani etrafina bakınır hayvanlarını da bulamaz. İçinde büyük şüpheler ve endişeler taşıyarak şaşkın şaşkın köyüne dönerken önüne bir Kır atlı çıkar. Sümmani tekrar şaşırır. Kır atlı Sümmani'ye selam verdikten sonra:
- Şaşırma oğlum! Bundan sonra senin adın "Sümmani" dir. Uykuda ne gördünse üç ay kimseye söyleme!
Dedikten sonra, atını sürmüş gitmiş. Sümmani köye gelmiş, üç ay kimseye bir şey söylememiş. Aradan üç ay geçtikten sonra bir kış günü köyün odasında otururlarken, köylüler sıra ile türkü söylüyorlarmış. Sıra Sümmani'ye gelince "Tek-Tek" redifli bir koşma söylemiş ve orda bulunanların hemen beğenisini kazanmış.
Aşık Sümmani'nin bade içişini anlatan koşması şöyledir:
Uyandım gafletten oldum perişan
Bir nur doğdu alem oldu ürüşan
Selam verdi bana hob dervişan
Lisanları bir hoş sadası tek tek
Aldılar abdesti uyandım hapdan
Dediler aslınız hakü türabdan
Okuttular üç harfi yeşil yapraktan
Okudum harfini noktasın tek tek.
Okudum harfini zihnim bulandı
Yaralarım göz göz oldu sulandı
Baktım çar köşede kadeh dolandı
Nuşettim pirlerin badesin tek tek
İçtim badesini gördüm rengini
Tam on sekiz saat sürdüm cengini
Yaryüzünde saydım on beş bengi ni
Hal, halin altında noktasın tek tek
Baksana dillere bak bu sohbete
Yetemedim bu dünyada hikmete
Mecnunu da atmışlardı gurbete
Kalmış gurbet elde hep böle tek tek
Dizemedim gözüm ben bu elfazı
Yüreğimi yaktı kafirin kızı
Kara gördüm artık kış ile yazı
Felek attı bize sillesin tek tek
Dediler Sümmani gel çekme elem
Adını çürütür derdile verem
Senin için dünyada kavuşmak haram
Böyle yazmış kalem Hudasın tek tek.
Aradan günler aylar geçiyor. Gülperi gündüzleri hayalinde geceleri hep düşündedir. Günler geç-tikçe "Gülperi" nin sevgisine dayanamayacak hale geliyor ve O'nu aramaya karar veriyor. Köyünden ayrılırken "Düşüptür” redifli koşmasını söylüyor.
Sümmani; Kafkasya'yı,İran'ı dolaştıktan sonra, sevgilisini bulamadan dönüyor. Giderken yolda bir İranlı Kız görüyor, buna da kınalı" redifli koşmayı söylüyor.
Sümmani, köyüne döndükten sonra on yıldan fazla kalıyor. Bir gece rüyasında "Hazreti Pir" O' na Kırım'a gitmesini söylüyor. Hemen kararını veriyor ve kalkıyor Kırım'a gidiyor. Kırım'da İspirli Muharrem Usta adında bir fırıncı buluyor. O yerlerin garibi olan Sümmani'ye bu Muharrem Usta çok yardımda bulunuyor.
Kırım'da bir saray varmış, bunun kapısında bir taş asılıymış. Bu taşın altından geçip içeri girmek isteyenler günahsız iseler geçebilirlermiş. Günahlı olanlar girmek isterlerse taş alçalarak başlarına vurur, sersemleyerek geri dönerlermiş. Muharrem Usta, Sümmaniyi bu saraya girmeye teşvik etmiş. O da razı olmuş, abdest alarak kapıya yanaşmış ve taş başına vurmadan içeri girmiş. Sümmani bu sarayda gördüklerini bir destanında anlatıyor.
Sümmani Kırımdan döndükten sonra artık "Menkıbe" sahnelerinin perdesi kapanıyor.
Sümmani, 1912 yılında tekrar Erzurum'a dönüyor. 1915 yılma kadar hep köyünde kalıyor. 1915 yılının bir sonbahar günü yapraklar dökülürken O'nun öldüğü haberi köye yayılıyor. Bu haberi duyan bütün dostları, hemşehrileri ve yöre halkı günlerce ağladılar, ağladılar...
Maşükasına kavuşamayan Sümmani bir dörtlüğünü şöyle yazmış:
Döner mi kavlinden sıtkı sadıklar
Dost ile dost olur bağrı yanıklar
Aşk kaydına geçti bunca aşıklar
Sümmani'yi derkenara yazmışlar.
Başka bir şiirinde de:
Ta ezelden beri bir güzele meftunum
Dostlar bu aşk etti pek bizar beni
Yitirdim Leylamı ben bir Mecnunum
Yıllar var terketmez ah-ü zar beni.
Bana derler alevin yok közün yok
Bu dünyada itibarın sözün yok
Yokladım kendimi bir kem özüm yok
Yare şekva kılmış rüzigar beni
Sümmani'yem kendi kendim okladım
Şadlık taksiminde ismim sakladım
Yarin fikir defterini yokladım
Yazmış bundan böyle ihtiyar beni.
Sümmani'nin, şimdiye kadar bütün şiirlerinin toplanmaması ve bir "Sümmani Divanı" yayınlanmaması Erzurum için büyük noksanlıktır. Kültür Bakanlığı Erzurum il Hak Kütüphanesi'nde yaptığımız araştırmada Sümmani hakkında yıllar önce, Türkçe öğretmeni Haşini Nezihi Okay'ın yayınladığı 32 sayfalık küçük bir kitapçıktan başka bir şey bulamadık. O kitapçıktan aldığımız bazı derlemeleri biz buraya alıyoruz.
Sümmani; öz Türkçe'ye kıymet verilmediği bir dönemde, Arapça-Farsça bilmeyenlere itibar edilmediğine şahit olarak bir şiirinde şöyle demiş, bir yerde hayat felsefesini de dile getirmiştir.
Çekme şu dünyanın endişesini
Demir eyle gönlün dört köşesini
Kemlik ile kırsan gam şişesini
Dönüp ona derman olsan fayda ne?
Arabi, Farisi dilin olmazsa
Bülbüle münasip gülün olmazsa
Elbet bir meslekte elin olmazsa
Dava ile Sultan olsan fayda ne?
Bir gün olsun Yaradanı anmazsan
Mecnun olup aşk uğruna yanmazsan
Bir güzelin sinesine konmazsan
Hayal ile mihman olsan fayda ne?
Sümmani der Yaradana zikreyle
Birliğini bilip daim şükreyle
Ta ezelden gelen işe fikreyle
Başa geçip pişman olsan fayda ne?
FANİ DÜNYA
Bahar gelir yine karşı dağlara
Mor menekşe lale bitmek içindir
Bülbül figan eder iner dağlara
Bir gül goncasile yatmak içindir.
Ezelden bu dünya fanidir fani
Bu gün vardık yahu, ya yarın hani?
Hak bize çok verdi aklı izani
Aşka daima hizmet etmek içindir.
Hey ağalar gönül asla tek olmaz
Konar, göçen hiç kimseye yük olmaz
Can emanet, bir kimseye mülk olmaz
Bu dünyaya gelen, gitmek içindir
Sümmani'nin bir/başka dünya görüşünü dile getiren bir başka şiiri:
Kimlere sorayım nasıl edeyim
Canana ulaşan yol kapını
O afet var iken kime gideyim
Canandır gösteren yol kapısını
Fazilet, kemalet maksude yoldur
Halkeden haliktir halk olan kuldur
Muhabbet aşkile gönlünü doldur
Kapa kemlik denen sol kapısını
Aşıka muhabbet fazla görünmez
Bağçivansız bağın gülü derilmez
Gönül bahçesine kolay girilmez
Girmek ister isen bul kapısını
Aşıklar maşuka boyun eğerler
Ahdine sadakat gösterir erler
Bir gün olur gelir kapun döğer
Döğmüş isen eğer el kapısını.
Sümmani bihaber değil bu rahtan
Asla kurtulmadı hicrandan ahdan
Her ne ister isen iste Allah'tan
Yanılıp da çalma kulun kapısını.
Sümmani'den bir nasihat:
Tövbekar ol, gönül tariktan çıkma
Namertten şefaat şifadar olmaz
Eylik eyle sakın, bir gönül yıkma
Görüşme kötüyle, onda ar olmaz.
Dinleme dünyanın kilükalini
Gözetle kamilin bir kemalim
Düşürme üstüne el vebalini
Zira böyle kişi bahtiyar olmaz.
Namertler içinden hicret et durma
Yapacağın hayrı kimseye sorma
Kişi zadelikle kendini kurma
Mezartaşı ile iftihar olmaz.
Sümmani ah edip sararıp solma
Gelen tanrıdandır kimseden bilme
Sevilen bir yere çok gidüp gelme
Kesilir muhabbet itibar olmaz.
Gurbette olan Sümmani, bir gün oturup şöyle yazıyor:
Şu karşıki yüce dağlar
Acep bizim dağlar mı ola
Kara yaslı benim anam
Oğul derde ağlar mı ola.
Kabe'den gelir hacılar
Yürekten çoktur acılar
Evdeki çifte bacılar
Kardaş derde ağlar mı ola.
Yol üstünde biten otlar
Her gelen bizi öğütler
Kavim kardeş kaç yiğitler
Yoldaşderde ağlar mı ola.
Nedir cürmüm nedir hatam
Nice gurubet elde yatam
Ak sakallı benim atam
Oğul derde ağlar mı ola.
AĞLARIM
Benim yazım bilmem akmı karamı
Hiç bir tabib sağlıdamaz yaramı
Yüksek yüksek dağlar almış aramı
Kavuşmamız oldu muhal ağlarım
Kanadım yok uça uça varayım
Dağlara taşlara bir bir sorayım
Mümkün değil artık yüzün göreyim
Yardıma geldikçe bu hal ağlarım
Derdim gamım kederlerim tükenmez
Acılaştı bu hayatın, meyvesi yenilmez
Gönlüm evi yıkılmıştır şenlenmez
Hayatımı sarmış melal ağlarım.
Sümmani'nin bir yergisi:
Üç beş hurufattan hisse kapanlar
Her yahşiyi, her yamanı ta'neyler
Bir iki ilaçla deva yapanlar
Eflatun'u ve Lokman'ı ta'neyler
Sağa sola meydan vurup laf eden
Heva ü hevese ömrün sarfeden
Gündüz bile gölgesinden havfeden
Rüstem gibi pehlivanı ta neyler
İbare okuyup mana seçmeyen
Aşkın şarabından katre içmeyen
Kendi nefsine sözü geçmeyen
Adalette Süleyman'ı ta'neyler,
Sümmani'nin şiirlerinde, yol gösterici ahlaki öğütlerde mevcuttur: Bunların çoğu, bu gün bir "Atasözü" gibi halk arasında söylenmektedir. Örneğin:
" Sevilen biryere çok gidip gelme
Kesilir muhabbet itibar olmaz."
" Dünyada eskıye itibar olsa
Her sabah nur doğar bitpazanna"
" Bir kişinin olsa neslinde bozuk
Ne kadar iyi olsa zulümkar olur"
" Refik olursan hızana
işin uğramaz düzene
Tohum ekersen hozana
Harmanda mahsun olursun,"
" Yiğitin koynunda harçlık olmazsa
Aslı bülül olsa dili lal olur."
Sümmani'nin bir kaç tane de "Destanı" vardır. Bunlardan birisi 1309 yılında, Tortum'da vuku bulan bir heyelan neticesinde dağın kayması ve kopmaşı ile "Hınzorik" Köyü'nün batması veya ortadan kaybolmasıdır. Rivayete göre "Tortum Şelalesi" bu heyelan neticesinde meydana gelmiştir.
Sümmani bu destanında şöyle diyor:
Kasayı Tortumda oldu vukuat
Gören gözler düştü ah-ü figana
Bin üçyüz dokuzda ettik rivayet
Bu destan edip saldık heryana.
Bu gama müşterek ölüler sağlar
Görenler ah eder yürekten ağlar.
Sarsıldı dereler, söküldü dağlar,
Her taraf boğuldu toza dumana.
"Hınzorik" in gam efkarı bilindi,
İşitenin bağrı gönlü delindi.
"Hınzorik" kütükten ismin silindi,
Sanarsın aslından olmuş virane,
Budur son alamet bozuldu devran
Biçare Sümmani eylesin seyran
Tahammül yok yaza buna bir destan
Bir eser bıraka cümle cihana.
Rastgele Yazılar
0 Responses So far
Post Your Comment (looking for the old comment form?)