revizyon ile organize matbaacılık brnckvvtmllttrhaberi

Biyografiler : Aşık Sümmani

11 Mart 2009 Çarşamba | etiket | 0 comments


NARMANLI AŞIK SÜMMANİ (1860-1915)
Asıl adı “Hüseyin olan Aşık Sümmani;1860 yılında Erzurum'un Narman ilçesi Samikale Köyünde doğmuştur. Babası Samikale'li bir köylüdür. Aile lakaplarına "Kasımoğulları" derlermiş. Sümmani pek yaşlanmadan 55 yaşında (bazı kaynaklara göre 57 yaşında) iken vefat etmiştir, ölüm tarihini çoğu araştırmacılar 1915 olarak kabul etmişlerdir.

Sümmani, yöremiz aşıkları arasında büyük izler bırakan ve aşıklık geleneğinde "Sümmani tavrını" icad eden bir aşığımızdır.

Sümmani'nin kendi ifadesine göre, şairlik kabiliyeti onbir yaşlarında başlıyor. O yaşlarda deyişler söylüyor ve küçük dörtlükleri akıl defterine yazıyor. Bir taraftan da halk şairlerinin an'ane ve inanmaları tesiri altında kalarak "Aşıklık" ve "Bade içmeyi" kafasında düşleyip duruyor. Derken, bir gece bir rüya görüyor. Rüyada ilk olarak gördüğü Gülperi adındaki sevgilisi uzun yıllar sönmeyen aşkının ve heyecanlarının kaynağı oluyor, artık rüyalarına girerek hayalini süsleyen "Gülperi" ye kavuşmak için içi yanıyordu.

Esasen Sümmani çok hassas bir insandı. Her güzel şey O'nun gönlünü ince bağlarla örerdi. Temiz bir ifade ile söylediği şiirlerde, bütün bu samimi gönül hareketlerinin derin izleri görülürdü.

Sevgi işlerinde bu kadar ince olan Sümmani, fikir ve düşünce bakımından da emsalleri arasında kuvvetli sayılır. Ömrünün sonlarına doğru hayattan aldığı derslerle her şeyi olduğu gibi görmeye başlamış ve son şiirlerinde de bunu göstermiştir.

Sümmani'nin ifadesi açık ve temizdir. Her okumamış halk şairi gibi O'nun da şiirlerinde ölçü ve kafiye hataları vardır. 'Kamil İnsan" denilecek yaşlara geldiği vakit, Divan Edebiyatı hakkında kulaktan dolma bilgiyle, bu sahada söyleyen halk şairlerine uyarak, O da aruzla söylemeye özenmiş ve bir kaç parça söylemiştir. İfade ve ölçü hatalarından başka, mevzuda da soğuk bir nasihatçı basit ve küçük bir 'Hikemiyatçı”(Hikmet ve felsefe ile ilgili söz ve düşünceler) olabilmekten öteye geçememiştir.

Sümmani; Aşık Şenlik, Muhibbi, Zülali gibi Doğu Anadolu'da tanınmış halk saz şairleriyle 'Meydan" edilmiş ve hemen hemen bunların hepsinde üstün gelmiş, bütün "Muammaları” çözmüştür.

Erzurum ve Kars kahvelerinde, büyüklerin evlerinde, köylerdeki düğünlerde çok seneler çalmış ve koşmalar, hikayeler söylemiş, Kars'ta bir Azeri Halk Şairini de mat ederek sazını elinden almıştır.

Halk Edebiyatı nazım şekillerinin hemen her nev'inde söyleyen bu şairin en kuvvetli şiirleri; koşmaları ile birde muammalarıdır. Bunlardan başka; Sümmani'nin destanları ve toplantılarda, eğlencelerde öğrenme ve yahut bir şeyin ahvalini anlatma kabilinden söylediği “Vasfı hal" leri, sohbetlerde söylediği ve karşılıklı olarak bir mevzu üzerinde birbirlerine uygun ve tamamlayıcı cevapları gösteren ve "Nazire" dedikleri manzumeleri de vardır.

Ardahan'ın Değirmenli Köyü'nden Celal Bey adındaki zatın ziyaretinde söylediği "Çay ve Semaver” adlı bir Vasfi hali'i elde edilememiştir.

Sümmani'nin menkIbeli hayatına gelince; Üzerine kurulmuş olan hikayelerden şu özeti aşağıya alıyoruz.

".. Sümmani bir gün, hayvan otardığı Ablaktaşı’na babası ile birlikte gidiyor. Çok zamandan beri oraya gitmemiş olan babası birden:

- Eyvah oğul... Buralara ne olmuş? Buralar Erenler yatağıdır, buralar ziyaret yeridir. Oğul Hüseyin, buranın taşlarını dikenlerini temizle, gün gelir ki ecrini görürsün, demiş.

Babası gittikten sonra, hayvanlar bir tarafta otlarken, Sümmani de babasının sözünü tutarak taşları ve dikenleri ayıklamış, öyle sıcağı bastırınca yorulmuş ve uyumuş ve oracıkta şu rüyayı görmüş:

Kırk güvercin ile üç derviş gelmiş, devrişler bir yeşil yaprak üzerine üç harf yazmış, bunu Sümmanİ’ye göstermişler, ve 0’na 'Bunu Oku demişler. Sümmani de: "Ben okumak bilmem" demiş.

Dervişler hemen oracıkta Sümmani’ye bunu okuyacak kadar öğretmişler. O da bu yazıyı okumuş. Buradaki harfler (G.P.İ) imiş Bunlar; dervişlerin kendisine az sonra gösterecekleri (GÜLPERÎ) nin adının baş, orta ve son harfleri imiş. Dervişler bundan sonra Sümmani'ye "Bade" vermişler. Sümmani ilk badeyi zorlukla içmiş ve içerken dervişler:

- iç oğul! Sevdiğin kızın aşkınadır. Vilayeti Çinmaçin, şehri Bedahşan, babası Abbas Han, Adı GÜLPERİ'dir, demişler.

Sümmani badeyi içince Gülperi'yi karşısında görmüş.

Bu defa dervişler kıza dönerek:

- İç kızım. Sevdiğin delikanlı aşkınadır. Vilayeti Erzurum kazası Narman, Köyü Samikale, adı Hüseyin! demişler.

Gülperi de badeyi içmiş, İkisi de üçer kadehi tamamlamışlar. Badeler içilince kız ortadan yok olmuş. Dervişler Sümmani'yi kaçırmışlar. Deryalar'dan, ormanlardan, canavarlı dağlardan, tazı kadar büyük karıncalar arasından geçirmişler. Sonra, Bedahşanda bir saraya indirmişler. Burası Abbas Hanın sarayı imiş. Burada Gülperi'yi O'na tekrar göstermişler. O sırada uyanmış, kendisini kan ter içinde bulmuş. Ablak taşında gündüz uykuya dalan Sümmani uyandığında gece karanlığıdır.

Sümmani etrafina bakınır hayvanlarını da bulamaz. İçinde büyük şüpheler ve endişeler taşıyarak şaşkın şaşkın köyüne dönerken önüne bir Kır atlı çıkar. Sümmani tekrar şaşırır. Kır atlı Sümmani'ye selam verdikten sonra:




- Şaşırma oğlum! Bundan sonra senin adın "Sümmani" dir. Uykuda ne gördünse üç ay kimseye söyleme!

Dedikten sonra, atını sürmüş gitmiş. Sümmani köye gelmiş, üç ay kimseye bir şey söylememiş. Aradan üç ay geçtikten sonra bir kış günü köyün odasında otururlarken, köylüler sıra ile türkü söylüyorlarmış. Sıra Sümmani'ye gelince "Tek-Tek" redifli bir koşma söylemiş ve orda bulunanların hemen beğenisini kazanmış.



Aşık Sümmani'nin bade içişini anlatan koşması şöyledir:



Uyandım gafletten oldum perişan

Bir nur doğdu alem oldu ürüşan

Selam verdi bana hob dervişan

Lisanları bir hoş sadası tek tek

Aldılar abdesti uyandım hapdan

Dediler aslınız hakü türabdan

Okuttular üç harfi yeşil yapraktan

Okudum harfini noktasın tek tek.

Okudum harfini zihnim bulandı

Yaralarım göz göz oldu sulandı

Baktım çar köşede kadeh dolandı

Nuşettim pirlerin badesin tek tek

İçtim badesini gördüm rengini

Tam on sekiz saat sürdüm cengini

Yaryüzünde saydım on beş bengi ni

Hal, halin altında noktasın tek tek

Baksana dillere bak bu sohbete

Yetemedim bu dünyada hikmete

Mecnunu da atmışlardı gurbete

Kalmış gurbet elde hep böle tek tek

Dizemedim gözüm ben bu elfazı

Yüreğimi yaktı kafirin kızı

Kara gördüm artık kış ile yazı

Felek attı bize sillesin tek tek

Dediler Sümmani gel çekme elem

Adını çürütür derdile verem

Senin için dünyada kavuşmak haram

Böyle yazmış kalem Hudasın tek tek.



Aradan günler aylar geçiyor. Gülperi gündüzleri hayalinde geceleri hep düşündedir. Günler geç-tikçe "Gülperi" nin sevgisine dayanamayacak hale geliyor ve O'nu aramaya karar veriyor. Köyünden ayrılırken "Düşüptür” redifli koşmasını söylüyor.

Sümmani; Kafkasya'yı,İran'ı dolaştıktan sonra, sevgilisini bulamadan dönüyor. Giderken yolda bir İranlı Kız görüyor, buna da kınalı" redifli koşmayı söylüyor.

Sümmani, köyüne döndükten sonra on yıldan fazla kalıyor. Bir gece rüyasında "Hazreti Pir" O' na Kırım'a gitmesini söylüyor. Hemen kararını veriyor ve kalkıyor Kırım'a gidiyor. Kırım'da İspirli Muharrem Usta adında bir fırıncı buluyor. O yerlerin garibi olan Süm­mani'ye bu Muharrem Usta çok yardımda bulunuyor.

Kırım'da bir saray varmış, bunun kapısında bir taş asılıymış. Bu taşın altından geçip içeri girmek isteyenler günahsız iseler geçebilirlermiş. Günahlı olanlar girmek isterlerse taş alçalarak başlarına vurur, sersemleyerek geri dönerlermiş. Muharrem Usta, Sümmaniyi bu saraya girmeye teşvik etmiş. O da razı olmuş, abdest alarak kapıya yanaşmış ve taş başına vurmadan içeri girmiş. Sümmani bu sarayda gördüklerini bir destanında anlatıyor.

Sümmani Kırımdan döndükten sonra artık "Menkıbe" sahnelerinin perdesi kapanıyor.

Sümmani, 1912 yılında tekrar Erzurum'a dönüyor. 1915 yılma kadar hep köyünde kalıyor. 1915 yılının bir sonbahar günü yapraklar dökülürken O'nun öldüğü haberi köye yayılıyor. Bu haberi duyan bütün dostları, hemşehrileri ve yöre halkı günlerce ağladılar, ağladılar...



Maşükasına kavuşamayan Sümmani bir dörtlüğünü şöyle yazmış:



Döner mi kavlinden sıtkı sadıklar

Dost ile dost olur bağrı yanıklar

Aşk kaydına geçti bunca aşıklar

Sümmani'yi derkenara yazmışlar.



Başka bir şiirinde de:



Ta ezelden beri bir güzele meftunum

Dostlar bu aşk etti pek bizar beni

Yitirdim Leylamı ben bir Mecnunum

Yıllar var terketmez ah-ü zar beni.



Bana derler alevin yok közün yok

Bu dünyada itibarın sözün yok

Yokladım kendimi bir kem özüm yok

Yare şekva kılmış rüzigar beni

Sümmani'yem kendi kendim okladım

Şadlık taksiminde ismim sakladım

Yarin fikir defterini yokladım

Yazmış bundan böyle ihtiyar beni.



Sümmani'nin, şimdiye kadar bütün şiirlerinin toplanmaması ve bir "Sümmani Divanı" yayınlanmaması Erzurum için büyük noksanlıktır. Kültür Bakanlığı Erzurum il Hak Kütüphanesi'nde yaptığımız araştırmada Sümmani hakkında yıllar önce, Türkçe öğretmeni Haşini Nezihi Okay'ın yayınladığı 32 sayfalık küçük bir kitapçıktan başka bir şey bulamadık. O kitapçıktan aldığımız bazı derlemeleri biz buraya alıyoruz.

Sümmani; öz Türkçe'ye kıymet verilmediği bir dönemde, Arapça-Farsça bilmeyenlere itibar edilmediğine şahit olarak bir şiirinde şöyle demiş, bir yerde hayat felsefesini de dile getirmiştir.



Çekme şu dünyanın endişesini

Demir eyle gönlün dört köşesini

Kemlik ile kırsan gam şişesini

Dönüp ona derman olsan fayda ne?

Arabi, Farisi dilin olmazsa

Bülbüle münasip gülün olmazsa

Elbet bir meslekte elin olmazsa

Dava ile Sultan olsan fayda ne?

Bir gün olsun Yaradanı anmazsan

Mecnun olup aşk uğruna yanmazsan

Bir güzelin sinesine konmazsan

Hayal ile mihman olsan fayda ne?

Sümmani der Yaradana zikreyle

Birliğini bilip daim şükreyle

Ta ezelden gelen işe fikreyle

Başa geçip pişman olsan fayda ne?



FANİ DÜNYA



Bahar gelir yine karşı dağlara

Mor menekşe lale bitmek içindir

Bülbül figan eder iner dağlara

Bir gül goncasile yatmak içindir.

Ezelden bu dünya fanidir fani

Bu gün vardık yahu, ya yarın hani?

Hak bize çok verdi aklı izani

Aşka daima hizmet etmek içindir.

Hey ağalar gönül asla tek olmaz

Konar, göçen hiç kimseye yük olmaz

Can emanet, bir kimseye mülk olmaz

Bu dünyaya gelen, gitmek içindir



Sümmani'nin bir/başka dünya görüşünü dile getiren bir başka şiiri:



Kimlere sorayım nasıl edeyim

Canana ulaşan yol kapını

O afet var iken kime gideyim

Canandır gösteren yol kapısını

Fazilet, kemalet maksude yoldur

Halkeden haliktir halk olan kuldur

Muhabbet aşkile gönlünü doldur

Kapa kemlik denen sol kapısını

Aşıka muhabbet fazla görünmez

Bağçivansız bağın gülü derilmez

Gönül bahçesine kolay girilmez

Girmek ister isen bul kapısını

Aşıklar maşuka boyun eğerler

Ahdine sadakat gösterir erler

Bir gün olur gelir kapun döğer

Döğmüş isen eğer el kapısını.

Sümmani bihaber değil bu rahtan

Asla kurtulmadı hicrandan ahdan

Her ne ister isen iste Allah'tan

Yanılıp da çalma kulun kapısını.



Sümmani'den bir nasihat:



Tövbekar ol, gönül tariktan çıkma

Namertten şefaat şifadar olmaz

Eylik eyle sakın, bir gönül yıkma

Görüşme kötüyle, onda ar olmaz.

Dinleme dünyanın kilükalini

Gözetle kamilin bir kemalim

Düşürme üstüne el vebalini

Zira böyle kişi bahtiyar olmaz.

Namertler içinden hicret et durma

Yapacağın hayrı kimseye sorma

Kişi zadelikle kendini kurma

Mezartaşı ile iftihar olmaz.

Sümmani ah edip sararıp solma

Gelen tanrıdandır kimseden bilme

Sevilen bir yere çok gidüp gelme

Kesilir muhabbet itibar olmaz.

Gurbette olan Sümmani, bir gün oturup şöyle ya­zıyor:

Şu karşıki yüce dağlar

Acep bizim dağlar mı ola

Kara yaslı benim anam

Oğul derde ağlar mı ola.

Kabe'den gelir hacılar

Yürekten çoktur acılar

Evdeki çifte bacılar

Kardaş derde ağlar mı ola.

Yol üstünde biten otlar

Her gelen bizi öğütler

Kavim kardeş kaç yiğitler

Yoldaşderde ağlar mı ola.

Nedir cürmüm nedir hatam

Nice gurubet elde yatam

Ak sakallı benim atam

Oğul derde ağlar mı ola.



AĞLARIM



Benim yazım bilmem akmı karamı

Hiç bir tabib sağlıdamaz yaramı

Yüksek yüksek dağlar almış aramı

Kavuşmamız oldu muhal ağlarım

Kanadım yok uça uça varayım

Dağlara taşlara bir bir sorayım

Mümkün değil artık yüzün göreyim

Yardıma geldikçe bu hal ağlarım

Derdim gamım kederlerim tükenmez

Acılaştı bu hayatın, meyvesi yenilmez

Gönlüm evi yıkılmıştır şenlenmez

Hayatımı sarmış melal ağlarım.



Sümmani'nin bir yergisi:

Üç beş hurufattan hisse kapanlar

Her yahşiyi, her yamanı ta'neyler

Bir iki ilaçla deva yapanlar

Eflatun'u ve Lokman'ı ta'neyler

Sağa sola meydan vurup laf eden

Heva ü hevese ömrün sarfeden

Gündüz bile gölgesinden havfeden

Rüstem gibi pehlivanı ta neyler

İbare okuyup mana seçmeyen

Aşkın şarabından katre içmeyen

Kendi nefsine sözü geçmeyen

Adalette Süleyman'ı ta'neyler,



Sümmani'nin şiirlerinde, yol gösterici ahlaki öğütlerde mevcuttur: Bunların çoğu, bu gün bir "Atasözü" gibi halk arasında söylenmektedir. Örneğin:



" Sevilen biryere çok gidip gelme

Kesilir muhabbet itibar olmaz."

" Dünyada eskıye itibar olsa

Her sabah nur doğar bitpazanna"

" Bir kişinin olsa neslinde bozuk

Ne kadar iyi olsa zulümkar olur"

" Refik olursan hızana

işin uğramaz düzene

Tohum ekersen hozana

Harmanda mahsun olursun,"

" Yiğitin koynunda harçlık olmazsa

Aslı bülül olsa dili lal olur."



Sümmani'nin bir kaç tane de "Destanı" vardır. Bunlardan birisi 1309 yılında, Tortum'da vuku bulan bir heyelan neticesinde dağın kayması ve kopmaşı ile "Hınzorik" Köyü'nün batması veya ortadan kaybolmasıdır. Rivayete göre "Tortum Şelalesi" bu heyelan neticesinde meydana gelmiştir.



Sümmani bu destanında şöyle diyor:

Kasayı Tortumda oldu vukuat

Gören gözler düştü ah-ü figana

Bin üçyüz dokuzda ettik rivayet

Bu destan edip saldık heryana.

Bu gama müşterek ölüler sağlar

Görenler ah eder yürekten ağlar.

Sarsıldı dereler, söküldü dağlar,

Her taraf boğuldu toza dumana.

"Hınzorik" in gam efkarı bilindi,

İşitenin bağrı gönlü delindi.

"Hınzorik" kütükten ismin silindi,

Sanarsın aslından olmuş virane,

Budur son alamet bozuldu devran

Biçare Sümmani eylesin seyran

Tahammül yok yaza buna bir destan

Bir eser bıraka cümle cihana.


Print
0 Responses So far

Post Your Comment (looking for the old comment form?)

Pipes Output

Blog Archive

etiket bulutu

Widget edited by Davut Erarslan